Bisikletle Valencia Gezi Rehberini yazmak şehri gördükten on yıl sonraya nasipmiş. İlk uzun bisiklet turumuzu İspanya’nın Endülüs bölgesinde yapmış, Malaga, Sevilla, Cordoba ve Granada’yı gezdikten sonra turumuzu Valencia’da sonlandırmış ve feribot ile Mallorca adasına geçmiştik.
10 yıl önce İspanya’da ilk bisiklet yolunu Valencia’da görmüş ve sevinmiştik. Son iki yılda Valencia, bisiklet ve yaya dostu bir şehir haline geldi. Bu değişimin nedeni ise bisiklet aktivisti Giuseppe Grezzi’nin Ulaşım Daire Başkanı olarak görevi devralması ve koltuğuna yayılıp yerleşmek yerine hızla aksiyon alması olmuş. Valencia’yı şubat ayında bir hafta boyunca gezme fırsatımız oldu ve Grezzi ile de röportaj yapabildik. Onun kısacık bir sürede şehri nasıl değiştirdiğini ayrıca başka bir yazıda anlatacağım.
Bisikletle Valencia Gezi Rehberi
Valencia, düz ve deniz kenarında bir şehir. Bisiklet yolları ağı var ve şehri iki tekerle sessiz sakin ve hızlı keşfetmek için oldukça uygun. Valencia’nın bir bisiklet dostu şehre dönüşmesi şehirdeki turistik hareketliliği de etkilemiş: turistler şehri bisikletle keşfediyor! Şehrin bisiklet yollarının haritasının bulunduğu turistik haritalar var ve şehir gezi rotaları bisiklete göre uyarlanmış. Onlarca bisiklet kiralama dükkanında bebek koltuklu bisikletler, cargo bike’lar ve tabiki kaliteli şehir ve yol bisikletleri kiralamak mümkün. Biz de birer bisiklet kiralayıp keşfe çıktık.
Diğer pek çok Avrupa kenti gibi Valencia da nehir kenarına kurulmuş. Turia nehri, kente hayat vermiş. Bugün bu nehrin şehirde yaşayan insanların yaşamını ve alışkanlıklarını tamamıyle değiştirerek nasıl yeniden başka bir şekilde hayat verdiğini kendi gözlerimle gördüm.
Turia nehri sık sık taşan ve etrafa zarar veren bir nehirmiş. 1957 yılında yaşanan sel baskınında onlarca insan hayatını kaybetmiş. Dönemin yöneticileri nehrin yatağının yönünü değiştirmeye karar vermişler ve politikacılar ise şehri boydan boya geçen eski nehir yatağını otoban yapmayı teklif etmişler. Şehir halkı ayaklanmış ve nehir de yatağı da bizim, burası otoban olamaz demişler. İyiki de öyle yapmışlar, Valencia bugünki özelliğini ve güzelliğini kültür ve sosyal faaliyetlere ayrılarak bir şehir parkına dönüştürülen Turia’ya borçlular.
Turia’nın en ucunda bulunan Cabecera Parkından başlayıp, Turia parkını gezdiğimiz, tarihi şehir merkezini keşfettikten sonra önce Marina sonra da plaja pedalladığımız Valencia turumuzun size de Valencia gezinizde rehberlik edeceğini umuyorum.
Cabereca Parkı’nda Avrupa’nın en büyük açık hava hayvanat bahçesi bulunuyor. Bioparc isimli bu alanda hayvanlar kendi doğal ortamlarına yakın bir şekilde açık havada yaşarken, kapalı yerlerde tutulanlar insanlar! Ziyaretçiler kapalı kafeslerin, tünellerin içinde duruyor ve bu şekilde hayvanları rahatsız etmeden izleyebiliyor.
Bioparc’a en az iki saat ayırmak gerekiyor, oldukça büyük ve güzel bir yer. Turia parkına dönüp bisiklet yolundan sabah sporlarını yapan şehir haklını izleye izleye şehir merkezine doğru pedallayadık. Eski nehir yatağı, parka dönüştürüldükten sonra spor yapan insanların sayısı üçe dörde katlamış, özellikle koşu yapanlar çok fazla. Kent haklının koşuya ilgi göstermesi ile birlikte yılın belli dönemlerinde şehir koşuları düzenlenmeye başlamış ve bugün Valencia’nın çok tanınmış uluslararası bir maraton organizasyonu bile var (otoban yerine park yapmanın etkisi işte).
Şehir merkezine Serranos Kulesinden giriyor ve yine kısa bir süre önce yayalaştırılmış sokaklarda rahat rahat ünlü Placa de la Virgen ‘e ulaşıyoruz. Bu meydan günün her saati kalabalık ve hayat dolu. Katedral ve kuleleri ziyaret edip, şehrin diğer meydanlarında vakit geçirdikten sonra bir şeyler atıştırmak için kapalı pazar yerine Mercato Central‘e gittik.
Hergün öğlen saatlerine kadar açık olan kapalı pazarın mimarisi muhteşem. Sebze ve meyve satıcılarının yanı sıra bir alt katta deniz mahsülleri satılıyor. Pazarın etrafındaki minik büfelerde atıştırmalık taze birşeyler bulmak mümkün.
Pazar yerinin hemen ön tarafında bulunan tarihi kilise ve İpek Yolu ticaretinde önemli bir takas merkezi olan bina, La Lonja, yine görülmeye değer yerler. Ama en güzeli de bu meydanlardaki park yerlerinin kaldırılmış ve yerlerine saksılarda ağaçların ve bankların yerleştirilmiş olması. Otomobilden alınan alan insanlara geri verilmiş ve şu anda belediye sonuçları bekliyor. Buradaki esnaf bu yeni uygulamayı beğenir ve kabul ederse, saksıdaki ağaçlar kalıcı olarak sokağa dikilecek ve meydan motorlu araç trafiğine kapatılacak. Esnaf şimdiden çok memnun görünüyor.
Sakin sokaklardan ve rengarenk meydanlardan geçip tekrar Turia parkına dönüp bisiklet yolunda denize doğru ilerliyoruz. Konserlerin yapıldığı görkemli Müzik Sarayı’nı geçip City of Arts and Sciences (Sanat ve Bilim Kompleksi)’a ulaşıyoruz. Görünce etkilenmemek mümkün değil. Etrafı havuzlarla çevrili muhteşem binalar müze, sinema, opera gibi farklı kültürel faaliyetlere ev sahipliği yapıyor.
Dışı da içi de çok etkileyi olan bu kompleksin biraz daha ilerisinde devasa bir akvaryum, Oceanografic bulunuyor. Suyun altındaki ve üstündeki yaşam ile ilgili herşeye yer verilmiş. Oceanografic’de bir saat kaldıktan sonra yine bisiklet yolundan rahatlıkla Marina’ya ulaştık.
Valencia, Avrupa’nın en temiz ve güzel şehir plajlarına sahip. Deniz kenarında doğmuş ve büyümüş birisi olarak, İzmir’de evimden gördüğüm denize giremiyor olmak beni hep üzmüştür. Bu yüzden plajları olan büyük şehirlerde yaşayan insanlara hep imrenirim. Ne güzel, öğle tatillerinde veya iş çıkışı plaja gidebiliyorlar derim
Valencia Bisiklet Turumuzu güneşin batışını izlediğimiz Malvarrosa plajında sonlandırdık.
Valencia Gezi Yazılarının devamı: Valencia’nın kuzeyde bulunan şehir bostanlarına bisiklet turumuzu ve güneydeki Albufera bölgesindeki göl gezimizi de önümüzdeki günlerde anlatacağım.