Süd Tirol ‘e doğru devam. Weissensee‘ye veda edip tekrar vadideki nehirin kenarına iniyor ve iki gün önce bıraktığımız yerden bisiklet yolunda sürüşümüze devam ediyoruz. Drau nehrinin kıyısındaki Drau Bisiklet Rotası daha çok batıdan doğuya doğru yapmak tercih ediliyor çünkü rota nehrin kaynağından başlayıp irtifa kaybederek devam ediyor ve bu şekilde hiç yorulmadan onlarca kilometre yol alabiliyorsunuz. Biz ise ters yönden gidiyoruz ve hergün yavaş yavaş irtifa kazanıyoruz. Drau Bisiklet Rotası İtalya’dan başlıyor ve Avusturya’da sonlanıyor. 366 kmlik parkur 6 etapta tamamlanabilir.
İlk bisiklet turunuzu yapmak için mükemmel bir parkur: yol üzerinde her 15-20 km de bir yeme içme mekanı, her etabın içinde bisiklet dostu oteller, yolda self-service mekanları (bisiklet pompası ve aletleri) vb. Hem Alpler’le tanışmak , hem yurtdışında bir seyahat yapmak hem de aktif bir tatil için ideal.
Sanırım rotada beni en çok şaşırtan, 55 yaş ve üstü onlarca çiftin bisikletle seyahat ettiğini görmek oldu. Fas’ta ve İzlanda’da bir kaç hollandalı çift görmüştük ve onların sıradışı olduğuna inanmıştık. Ancak bu rotada alman, avusturyalı, italyan bir çok orta yaş üstü gezgin ile karşılaştık. Başta gördüğümüz bagajlı bisikletçilere deliler gibi el sallayıp zil çalıyorduk, ancak sayı öylesine yüksek ki bir süre sonra selam vermeyi bırakıp yeniden etrafındaki doğaya odaklandık. Yemek ve kahve molası için şehir merkezlerine girdiğimizde ise bu sefer şehir bisikletlerinin sayısını görüp şok oluyordum ancak sonra bu dağlık bölgelerdeki bir avuç düzlüğün bu kadar verimli bir şekilde kullanılıp bisiklet ağırlıklı ulaşımın olduğunu görünce Türkiye’deki kentleri düşünüp hüzünlenmeye başlıyorum. Sürdürülebilir olmak ve şehirleri güzelleştirmek aslında o kadar kolayki. Neyse, tura geri dönüyorum.
Bisiklet yolumuz bir süre sonra hiçbir kesintiye uğramadan İtalya’ya girdi. İtalya’ya girdiğimizi anlamamız çok kolay olmadı çünkü bu bölgenin adı Süd Tirol/Alto Adige ve buranın konuşma dili Almanca. Her tabelada iki farklı dil var ve yerleşim yerlerinden cadde isimlerine kadar her yerin iki ismi var. Bisiklet yolu levhalarını takip ederek Toblach/Docciaco (1225 m.) ‘ya ulaşıyoruz. Artık ünlü Dolomiti dağlarının eteklerindeyiz. Sivri ve sarp kayalıkların altındaki bu kentte bir hostel olduğunu duymuştuk ve hemen nerde olduğunu öğrenip yakınlaşıyoruz.
Avrupa’nın krallarını ve prenslerini ağırlamak için yapılan en büyük Alp Dağları otelinin önündeyiz. Yakın bir zamanda restore edilmiş. Bir bölümü konser ve sergi salonu olarak kullanılıyor ve diğer kısmı ise hostel olarak. Böyle bir binada konaklamak bize çok cazip geldi.
Ertesi gün Puster Vadisindeki bisiklet yolunda ilerliyoruz. Yolda gördüğümüz bisikletçilerle selamlaşmakta zorlanıyoruz ve insanların genel olarak soğuk olduğunu düşünmeye başlıyoruz. Bunun nedeni insanların almanca mı yoksa italyanca mı konuşacaklarını bilememeleri olabilir mi… Bir dükkana girdim önce ‘buon giorno’ dedim sonra ‘deutsch oder italiano’ diye sordum. Sert cevabı alınca da irkildim ‘biz burada italyanca konuşuyoruz!’. peki…
Gece konakladığımız otelin holündeki broşürlere göz atarken bir kitapçık dikkatimi çekti. İtalyanca, almanca ve ingilizce kopyalardan birini seçip okumaya başladım. Giriş sayfası etkileyiciydi: Süd Tirol sadece Dolomiti dağlarına ev sahipliği yapmıyor. Bölgemize ait çok önemli değerler var ve bunu sizler de bilmelisiniz’ diye başlıyordu. rengarenk görsellerle zenginleştirilmiş kitapçıkta kısaca şunlar yazılıydı: Almanca ismi Süd Tirol, italyanca ismi Alto Adige’de yarım milyon insan yaşıyor. İtalya’da işsizlik oranı %8,4, burada sadece %3,3. Avrupa’nın elma bahçesi, Avrupa’da tüketilen on elmadan bir tanesi burada yetişiyor. Bölgenin %50’si orman. Yılda 5,8 milyon turist tarafından ziyaret ediliyor ve yılda 29 milyon konaklama gerçekleşiyor.
Tarihi boyunca Avusturya-Macaristan imparatorluğunun bir parçası olan Süd Tirol, I. Dünya Savaşı sonunda imzalanan barış antlaşmasıyla İtalya sınırlarına dahil olmuş. 1922’de İtalya’daki faşist rejim ise bu bölgeyi italyanlaştırmak için hızla harekete geçiyor. Venedig’de yaşayan italyanlar bu bölgeye zorla taşınıyorlar. Almanca yasaklanıyor ve anadili almanca olan memur ve öğretmenler işten çıkarılıyorlar. 1939’da Hitler ve Musolini aralarında bir anlaşma yapıyorlar ve Süd Tirol’de yaşayan halka iki seçenek sunuluyor. Alman vatandaşlığını seçmek ve derhal İtalya’yı terk etmek veya etnik kökenini reddederek İtalyan vatandaşlığını kabul etmek. Bölge halkı İtalya’yı terk etmek için hazırlıklara başlasa da II. Dünya Savaşı nedeniyle gerçekleşemiyor. Bölge halkı mutsuz. 1949 yılında Avusturya-İtalya arasında bölgeye özerklik verilmesi için anlaşmaya varılsa da aradan geçen yıllar boyunca hiç birşey yapılmıyor ve 1961 yılında öfke şiddete dönüşüyor.Artık problem bölgesel değil, uluslararası. Ana dilde eğitim, iki dilde tabelalar, resmi dairelerde iki dilin geçerli olması gibi konular kabul edilerek özerklik paketi hayata geçiriliyor.
Her nekadar bu topraklar İtalya olsa da burada yaşayanllar almanca konuşma konusunda kararlı. İyiki almanca biliyoruz… Almanca konuştuğumuz sürece kendimi İtalya’da değil Avusturya’da hissetmeye devam ediyorum. Konakladığımız otelin kitaplığına göz atıyorum, tek bir italyanca kitap yok. Dünya kupası maçlarından birini izleyen otel sahibinin oğluna sorduk: Hangi takımı tutuyorsun? Almanya dedi… Sanki İtalyanca konuşmazlarsa İtalya’da olduklarını hatırlamayacaklarmış gibi.
Romantik şehir Sterzing/Vipiteno‘da kısa bir mola veriyoruz ve ikinci kahvaltı olarak tüketmeyi alışkanlık haline getirdiğimiz hem kafein hem de şeker deposu eiskaffee (dondurmalı kahve) içiyoruz. Tüm kenti kapsayan bisiklet yolları, dolup taşan bisiklet park yerleri ve genç yaşlı herkesin bisiklet üzerinde olması çok etkileyici.
Alpine Pearls’in bizim için beşinci incisi Ratschings/Racines‘e ulaştığımızda beldenin turizm için ulaşım konusunda neler yaptığını öğrenmek üzere turizm ofisinden bir yetkili ile görüştük. Tatil için beldeyi seçen turistlerin otomobilsiz zaman geçirmeleri için bir kart sunuluyor. Bu kart ile toplu taşım araçları, bisiklet, müzeler, teleferik, belli başlı ziyaret edilmesi gereken yerlere giriş ücretsiz. Hem beldenin değerlerini tanımak için mükemmel.
Bizi altıncı incimizden ayıran ikibin küsür metrelik gecidin adı Passo di Giovo/ Jaufenpass ve 2100 metre yükseklikte. Sabah erkenden yola çıktık. Yola çıkar çıkmaz yanımızdan geçen bir grup motorcunun gürültüsü doğanın tüm sessizliğini bozdu. Sonra başka bir grup motorcu daha yanımızdan acı motor sesleri ile tırmanışa geçti. Hemen ardından bir grup daha. 15 kmlik rampa boyunca yanımızdan bine yakın motor geçti! Zirveye ulaştığımızda başka bir bisikletçiden öğrendik ki bir yerde bir motorcu festivali varmış ve bugün binlerce motorcu yollardaymış (Babacım, bu satırları okuduğunu biliyorum; sen ve kankaların da böyle toplu sürüş yapıyorsunuz. Motorlarınızın çok gürültü yaptığını söylemek zorundayım, alınmaca gücenmece yok). Zirve’de birbirlerinin omuzlarını sıvazlayan ve tebrik eden motorcuların bisikletlerimizle bizi görünce biraz moralleri bozuldu, kutlamayı mahvettik 🙂
Zirve’den aşağıya inmek keyifliydi. Aşağıdaki vadilerden en daracık olanına giriş yaptık ve iki yemyeşil duvar arasında yol alırcasına Moos/Moso‘ya ulaştık. Burası bizim 6. incimiz ve gerçekten ve henüz keşfedilmemiş bir güzellik. Lanthaler adında bir aile tarafından işletilen pansiyonumuza yerleştik. Otel sahibinin oğlu Thomas’ın kibar biri olduğunu görünce onu soru yağmuruna tuttum ”neden ısrarla almanca konuşuyorlardı, hangi partiye oy veriyorlar, Avusturya’ya dönmeyi istiyorlar mı, tatillerinde Toskana’ya gidiyorlar mı vb”. hepsini sabırla cevapladı. Sonra da ekledi, o dünya kupasında İtalya’yı destekliyormuş ama babası Almanya’yı tutuyormuş.
Her ne kadar düzlük pek az olsa da buradaki yollar öyle bir mühendislik çalışmasıyla yapılmışki, eğim minimummda ve sık sık yarı açık tüneller kullnılmış. Yollarda zorlanıldığında bisikletler otobüse yüklenebiliyor. Dolayısıyla burada bisiklete binmek için süper kahraman olmanıza gerek yok. Bisiklet yollarının bilinçli ve paralı turist getirdiğinin farkına varmışlar ve son 5 yıldır tüm turizm tanıtım çalışmaları bu yönde yapılıyor. Alpler, kayak cennetinden bisiklet tatili merkezi olma yolunda baya ilerlemiş.