Sicilya Adası Bisiklet Turu 4 etaptan: Palermo, Şarap, Zeytin, Barok.
4. Etap: Sicilya / Barok
Dün gece yorgun argın telefon edip adres sorduğumuz, sadece bir kaç dakikalık uzaklıkta olduğunu iddia eden pansiyon sahibimiz, bu sabah gönlümüzü almak için bir kahvaltıdan çok bir ziyafet sofrası sundu bize. Bir daha gecenin karanlığında yorgun argın bir bisikletli oda için ararsa ne demesi gerektiğini de öğrendi: Pansiyonumuz çok güzel ama 7 kmlik sert bir rampanın sonundaki bir tepede. Kendini çok suçlu hissetmiş olacak ki bize bir küçük şişe zeytinyağı (hayatımda yediğim en lezzetli zeytinyağı), bir torba badem ve ev yapımı kek hediye etti.
Bir kaç kilometre sonra yüksek bir ovada pedal çeviriyorduk. Zeytin etabı sona ermiş, Barok Kentler Turu başlamıştı. Her ne kadar Roma, Viyana, Prag’dan sonra Akdeniz’in ortasında, Avrupa’dan çok Afrika’ya yakın bir ada barok mimarisi ile beni nasıl şaşırtabilir ki desem de; belki de tam da bu yüzden yani beklemediğim için küçük bir adada estetik kaygılarla yapılmış abartılı ve görkemli evler, binalar ve kiliseler beni çok etkiledi.
Güne uzun bir tırmanış ile başladık. Etraftaki tepelerin hepsinden daha yüksekteydik ve denizi görebiliyorduk. Adada olmak ne kadar güzel birşey. Artık yüksek bir ovada pedal çeviriyorduk ve zeytin ağaçları bitmişti.
Geniş caddeleri, ihtişamlı binaları ve gökyüzüne uzanan kubbeleri ile işte karşımızda Ragusa (520 m). Yunanlılar, Araplar ve Normanlar’ın hakimiyetinde kalan şehir 17. yy’ın sonunda çok büyük bir deprem ile yerle bir olmuş ve barok tarzında yeniden inşa edilmiş. Diğer barok şehirlerden Caltagirone‘yi dün görmüştük, Katanya bu seyahatin son noktası, Modica, Noto ve Scicli ise rotamızın üzerinde.
Ragusa’dan 15 km mesafedeki Modica‘ya yeşil bir vadinin içinden geçerek ulaştık. Bir anda bitki örtüsü tamamen değişmişti. Modica’da çok eski bir tarife göre yapılan bir çikolata var. Kakaoyu Sicilya adasına getiren İspanyollar bir de Azteklerin çikolata yapma yöntemini getirmişler. Onlarca çikolata dükkanından bir tanesine girip hemen çikolataların tadına bakmaya başladık: keçiboynuzlu, kırmızı biberli, portakallı, tarçınlı…
Modica’da öylesine samimi bir şekilde bizi sarıp sarmaladı ki kendimizi çok iyi hissettik ve hiç planlarda yokken burada bir gece kalmaya karar verdik. Merdivenlerle birbirlerine bağlanmış minicik sokaklardan, daracık dehlizler ve avlulardan geçip hiç beklemediğimiz bir anda koskocaman bir katedralin basamaklarının önünde buluyoruz kendimizi.
Modica’nın sokaklarında gezmeye, bir bankta oturup saatlerce güneşin bizi ısıtmasına, leziz çikolatalarına doyamadığımız için buraya tekrar dönme sözü verdikten sonra Noto’ya doğru pedal çevirmeye başladık.
Noto‘yu uzaktan gördük ve merkeze doğru levhaları takip ettik. Merkezdeki meydana vardığımızda bir tarafımızda zarif bir çeşme ile süslü bahçe ve onun arkasında kalan hoş mimarisiyle San Domenico Kilisesi, diğer tarafta ise 1860’da neo klasik mimari tarzıyla inşa edilmiş göz alıcı tiyatro binası duruyordu. Birbiriyle uyumlu bu muhteşem binaların arasında gezdik. Noto, Unesco Dünya Kültür Mirası ve İtalyanlar bu kenti gerçekten çok iyi koruyorlar. Sokaklar otomobillerin işgalinden kurtarılmış, tüm merkez yayalaştırılmış. Aileler salına salına sokaklarda geziniyor.
Siracusa, kalemle çizilmiş kadar düzgün bir yarımadanın üzerine kurulu güzel çok güzel bir şehir. 2700 yıllık tarihinde, özellikle antik çağlarda önemli tarihi rol oynamış. Bir zamanlar Akdeniz havzasının en büyük politik ve askeri gücü olan kentiymiş. Mekaniğin temellerini atan, antik dönemin ilk büyük bilim adamı Arşimet‘in topraklarındayız.
Dorlar tarafından yapılan tapınağın sütünları Araplar tarafından duvarlarla örülmüş, Normanlar çatısını yapmış ve bugün muhteşem bir meydanda güneş batımında yumuşacık renklere bürünen yapı Katedral’in önüne geldiğimizde önce hayran hayran fotoğraf çektik sonra da durup bu görüntüyü ve anı hafızamıza kazıdık.
Kent yürüyerek rahatlıkla gezilebiliyor. Merkeze araçların girmesi yasak, bir çok sokakta kaldırım yok çünkü otomobiller olmadığından herkes rahatlıkla yolları kullanıyor.
Siracusa’da kentin içindeki plajdan denize girilebiliyor. Fotoğrafa çok dikkatli bakarsanız deniz kenarında güneşlenen bir bey olduğunu göreceksiniz (ocak ayının ilk haftası için hiç fena değil).
Andrea (caseificio borderi) , dünyanın en lezzetli sandviçlerini yapan insan. Hergün öğlene kadar kurulan pazar yerinin yakınında bulunan bir şarküterinin önünde uzun bir kuyruk var. Sıraya girdik ve beklemeye başladık. Andrea’nın süper eğlenceli hikayelerini dinlerken bir yandan onu izledik. Öylesine küçük ve güzel detaylar vardı ki. Acı biberi ekmeğin sadece dış kenarına sürmesi, 5 farklı çeşit peynir kullanması, sadece belli sayıda salata yaprağı koyması, bıçakla kocaman bir sarımsağı ikiye kesip, sarımsak aromalı bıçakla domates doğraması vs inanılmaz güzel. Sıra bize geldiğinde ben “vejetaryan sandviç” istedim Paolo ise “fantazini kullan” dedi.
Siracusa’da hayatımızda yenidiğimiz en güzel sandviçleri yedik.
Şehrin tüm sokaklarını gezdikten sonra akşamüstü su kanallarından birinde kajakpolo oynayanları seyrettik.
Palermo’nun tarihi, Siracusa’nın mimarisi, Katanya (Catania)’nın ise insanları var diyorlar. Katanya #Salvaiciclisti grubu (Paolo, bisiklet grupları arasında tanınan biri) bizi gerçekten sıcacık karşıladı ve iki gün boyunca hep yanımızdaydı. Katanya’dan İstanbul’a direk uçak seferi olması gerçekten çok güzel.
Sicilya bisikletle keşfedilmeyi bekliyor.
4 etapta (palermo, şarap, zeytin, barok) yayınladığım bu turu okumaya zamanı olmayanlar için Sicilya Bisiklet Turu’nun özeti:
– Sicilya, bisiklet turu yapmak için müthiş bir coğrafya
– Yemekleri ve şarapları muhteşem
– Rahatlıkla çadırda kalınabilir veya sayısız Bed&Breakfast’lardan bütçeye uygun bir seçim yapılabilir.
– Ada küçük görünse de tüm köyleri ziyaret etmeye değecek kadar güzel. Bize 10 gün yetmedi ve bazı çok güzel yerlerde durup oyalanamadık.
– Şehir merkezleri otomobillerden arındırılmış, araçlar çok dikkatli. Şehir içinde ve dışında bir kez bile bize korna çalınmadı.
– Bisikletli veya bisikletsiz, bir gün Sicilya’ya giderseniz Modica ve Siracusa‘yı sakın atlamayın.
Saklı bir cennete benziyor. Gidip gezmek görmek gerek. Yazı için teşekkürler.