Skip to main content
Gündem

Corona Virüs: Karantinanın 40. Günü

Milano’da evlerimize kapanalı 40 gün oldu.

Evden ne zaman çıkabileceğimizi bilmiyorum. Ancak son 40 günde neler olduğunu çok iyi hatırlıyorum. Dışarıdaki hayat her kadar durmuş gibi olsa da içeride öyle bir hareketlilik vardı ki dört sezonluk dizi film senaryosu yazabilirim.

Markete girmek için saatlerce kuyrukta beklemek.

Birinci sezon – 10 bölüm: Hikayenin kahramanları (kocaman bir metropolde yaşayan bir çift) ilk sahneden itibaren kendilerini panik, endişe ve kaygı üzerine gelişen olayların içinde buluyorlar. Haberlerde duyduklarını kabul edemiyor, hatta gerçeklere direniyorlar. Konsantrasyon eksikliği nedeniyle ne birşeye başlayabiliyor, ne de başladıkları bir şeyi sonlandırabiliyorlar. Bir saat bir ay gibi hissediliyor, TV’de akşam haberleri izlerken üzülüyor, ağlıyor, isyan ediyor ve sonra uykusuz geceler geçiriyorlar. Bedenleri de zihinleri gibi uyuşmuş görünüyor.

Her sabah bir bardak taze sıkılmış portakal suyu.

İkinci sezon – 10 bölüm: Hikayenin kahramanları sürekli online’lar. Whatsapp gruplarına gelen yüzlerce mesajı takip ediyor, twitter’da güncellemeleri izliyor, dostları ile saatlerce video görüşmeleri yapıyorlar. Ancak sürekli online olmak onlara iyi gelmiyor ve yerine başka şeyler koymaya çalışıyorlar. Yavaş yavaş vaka ve ölüm sayılarının hesabını tutmayı bırakıyorlar. Yeni rutin buluyorlar: her gün yoga, bir bardak taze sıkılmış portakal suyu, günlüğe notlar, karakalem çizimler, suluboya resimler, en az bir saat kitap okuma. Sezon sonuna doğru direnmeyi bırakıyorlar, dışarıda olan bitenden uzaklaştıkça içerideki yeni düzene adapte oluyorlar.

Kaçmak için okumak.

Üçüncü sezon – 10 bölüm: Akşamları film izlerken gördükleri birbirine sarılan insanlar onları ürkütüyor, onlara yakında ölecekler gözüyle bakıyor ve bir süre sonra da sonunu beklemeden filmi kapatıyorlar. Yaşadıkları olağanüstü hal durumunun hayatın bir evresi olduğunu kabul ediyor ve hayatlarının kontrolünü son dakika manşetleri, ana haber bültenleri ve #lockdown tweetlerinden geri alıyorlar! Zoom üzerinde online doğum günü partilerine katılıyorlar, ikinci partinin ev sahibi hikayenin kahramanı kadın… Gelecek denilen şey çok belirsiz. Karatina karanlık bir tünel ancak bu tünelin uzunluğunu kestirmek mümkün değil. İçinde ‘gelecek’ olan cümle kurmuyor ve ‘post-covid‘ sonrasını hayal etmeye başlıyorlar. Hikayenin kahramanları hikayenin gidişatına karar verememekten rahatsızlar, onlara söylenenleri şeyleri yapıyorlar ancak karar vericilerle aynı fikirde değiller.

Kendi başının berberi olmak.

Dördüncü sezon – 10 bölüm: Kahramanlarımız eski hayatları ile vedalaşıyorlar. Kadın başucunda duran yurtdışı gezi rehberini kitaplığa kaldırıyor. Sinema için ücretsiz giriş kartlarını çöpe attıyor. Opera biletlerini geri iade ediyor. Yoga stüdyosu aboneliğini iptal ediyor ve online başka bir kursa kayıt yaptırıyor. Post-covid dönemi için umutlanmaya başlıyorlar.

Ben senaryonun beşinci sezonunu yazmaya başlarken size Netflix dizi tavsiyem: The Good Place. İyi ve kötü neydi hatırlamak için bir fırsat.

Daha iyi bir toplumu hep birlikte inşa edebileceğimize ikna oldum, üzerime düşeni yapmaya hazırım. Tekrar sokağa çıktığımızda havanın yeniden kirlenmesini istemiyorum, yaşadığım metropoldeki sessizliğe çok alıştım, motor ve korna sesi içinde boğulmadığımız sokaklara kavuşmak için ne yapmamız gerekiyor sorusuna cevap arıyorum. Kriz dönemi ve kriz sonrası ulaşımın nasıl olması ile ilgili konferanslara katıldım ve bu konuda bir çok makale okudum. Post-covid’de ulaşım konusundaki ilk yazımı burada paylaştım.

Yeni hayat işte ben buradayım. Yıllardır savunduğum ‘insan dostu şehirler’ in tasarlanması için aktif olarak rol almaya hazırım.

PS: Çizimler hikayenin erkek kahramanının corona virüs günlüğünden alındı.

Pınar Pinzuti

Blogger. Aktivist. Filolog ve Pedagog. Bisikletin dünyayı değiştirebileceğine inanıyor. İnandığı şey için ise gece gündüz çalışmayı çok seviyor.

Yorum yaz