23 Ocak’ta Wuhan karantinaya alındığında Milano’da China Town’da her yıl rengarenk bir kortej ile kutlanan yılbaşı etkinlikleri iptal edildi. 2 Şubat’ta yapılması planan kutlamaların iptal edilmesinin nedeni corona virüs nedeniyle hayatını kaybeden yüzlerce insana saygı duydukları için sanmıştım. Oysaki, henüz bizler virüs salgınını ciddiye almadan hayatlarımıza devam ederken Çinliler kalabalık ortamların virüsün yayılmasını hızlandırdığını bildikleri için bizleri bu tehlikeden korumak istiyorlardı.
Şubat ayının başında the Guardian Weekly‘de Wuhan’da yaşayan genç bir kadınla yapılan bir röportajı okumuş ve karantinada yaşadıkları hayatla ilgili anlattıklarından çok etkilenmiş, bir süre okuduklarımın etkisinde kalmıştım. Evlerinden sadece yiyecek almak için çıkabilen genç insanların, apartmanlarında yaşayan yaşlılar için de alışveriş yaptıklarını, sevdikleri ile sürekli telefonda yaptıkları görüşmelerin onları yaşama tutundurduğunu, bedenlerini dinç tutmak için minicik evlerinde egzersiz yapmaya çalıştıklarını anlatıyordu. Ayrıca Çin hükümetinin uyguladığı sansür ve kısıtlamalar nedeniyle, doğru bilgiye ulaşamamanın ve aslında dışarıda neler olup bittiğinin farkında olamamanın sıkıntısını çekiyordu.
21 Şubat‘ta haber ajansı İtalya’daki ilk corona virüs vakasını açıkladı. İlk vakanın yaşadığımız Lombardia bölgesinde olması ile birlikte virüs gündemimize girdi. Eşim Paolo, bir proje için Bologna’daydı ve Milano’ya dönüş yolunda ilk vakanın görüldüğü Codogna’da trenle aktarma yaparken selfie çekip sosyal medyada paylaştığında gülmüştük.
Akşam yoga okulumunda en sevdiğim hocalarımla henüz son kez birlikte yoga pratiği yaptığımızı bilmiyorduk.
22 Şubat’ta ilk ‘zona rossa’ kırmızı bölge açıklandı. Bir anda maske stokları tükendi ve sosyal medyada ‘elinize değil dirseğinizin içine öksürün’ görselleri dolaşmaya başladı. İşe gitmeye, arkadaşlarımızla görüşmeye, virüsü ciddiye almamaya devam ediyorduk.
Haftasonu doğada uzun bir bir turu yapmış, sosyal medyada ‘la bella vita‘ diyerek paylaşmıştım. Toplu taşımayı bırakın hadi bisikletle işe gidin diyorduk. Akşam dışarda yemek yemeğe çıktığımızda bir tane açık restoran bulamayıp bir süre sonra eve döndüğümüzü çok iyi hatırlıyorum.
23 Şubat‘ta okullar, üniversiteler, müzeler bir haftalığına kapatıldı, konserler ve halka açık tüm etkinlikler ertelendi veya iptal edildi. Şirketler çocuklu ailelere evden çalışma imkanı tanıdılar. Ancak evde iki küçük çocukla ilgilenip hem de çalışmaya devam etmek oldukça zor olmalıydı. Küçük işletmeler kepenklerini kapatmaya başladılar.
27 Şubat sabahı bir karar vermem gerekiyordu. Öğleden sonra Amsterdam’a uçağım vardı, Utrecht’teki bisiklet turizmi fuarına katılıp bir sonraki gün Milano’ya geri dönecektim. Kararsızdım çünkü havalimanlarında kontroller başlamıştı ve eve geri dönememe fikri beni endişelendiriyordu. Risk almak istemiyordum, Amsterdam’a gitmedim. Bir kaç gün sonra dünyanın en büyük turizm fuarı ITB Berlin iptal edildi. Milano’nun en büyük ve önemli mobilya fuarı ertelendi.
29 Şubat‘ta okul, üniversite ve halka açık etkinliklerin bir hafta daha kapalı olacağı yürütmelik yayınlandı. Biz ofise gidip gelmeye devam ediyorduk ancak ne biz ne de partnerlerimiz geleceğe dair bir karar alamıyorduk.
2 Mart‘ta Ryainair’den mail geldi. 4 -7 Nisan için doğumgünü kutlamaya Oslo’ya gidecektik. Yeni yaşıma dünyanın ilk otomobilsiz şehrini keşfederek girmek istiyordum. Uçuş iptal edilmişti ve bir süre sonra sadece Norveç değil, tüm havayolu şirketleri İtalya’dan tüm uçuşlarını iptal ettiler.
5 Mart‘ta şirkette kriz toplantısı yaptık, zaten her gün yeni bir ‘kırmızı bölge’ açıklanıyor, İtalya’daki pozitif vakalarla birlikte ölü sayısı da artıyordu. Son altı aydır hazırlandığımız Milano Bisiklet Turizm Fuarına üç hafta kalmıştı, fuarı yapabilecek miydik? Fuarı ertelediğimizi duyurduk, çünkü başka seçeneğimiz yoktu. Yeni tarih? Kim bilir ne zaman hayat normale dönecekti…
7 Mart günü eski hayatımıza dair elimizde kalan tek güzel şeyi yapmaya karar verdik. Bisikletlerimizi alıp yola çıktık ve tüm gün sürdük (son tur olduğunu bilmiyorduk). Harika bir günün sonunda arkadaşlarımızın evine yemeğe gittik (son sosyal aktivitemiz olduğunu bilmiyorduk). Gece ilerleyen saatlarde olağanüstü hal durumuna bağlı yeni bir yürütmelik açıklandı: Lombardia bölgesi giriş çıkışlara kapatıldı. O gece Milano’da yaşayan öğrenciler, ailelerin yanına güneye doğdu akın akın tren istasyonlarına yığıldılar. Milano’dan Roma’ya taksi ile gidip çok yüklü rakamlar ödeyenlerin haberleri geldi.
8 Mart‘ta şehre sessizlik çöktü. Çok büyük bir tehlikenin içinde olduğumuzu anlamıştık. Açıklanan tüm önlemlere uyulmalıydı. Doğa yürüyüşleri ve bisiklet turları bitti, eğer istemeden başımıza birşey gelirse (düşme, yaralanma vs) bizlere hastanelerde hizmet verecek kimse yoktu. Doktarları meşgül edemezdik. Böylece bisiklet kullanımı sona erdi.
9 Mart pazartesi günü sokaklarda kimseyle yanyana gelmeden (zaten tek tük insan vardı ve herkes birbirini görünce yolun diğer tarafındaki kaldırıma geçiyordu) ofise gittik. Telefon çalarsa cevap verecek birisi olsun bari demiştik. Hava tertemizdi, ilk kez havadaki kirlilik minimum seviyelere inmişti. Akşam saatlerinde yeni yürütmelik yayınlandı ( İtalyan başbakanını facebook canlı yayınladından takip edeceğin aklıma gelmezdi): saat 22:00 itibariye tüm İtalya kapatıldı. Evlerimizden çıkmamamız söyleniyordu.
10 Mart itibariyle evimizden çıkmadığımız hayatımız başladı. İş arkadaşlarımızla hangout üzerinde görüşüyor, birbirimize moral vermeye çalışıyor, uzun zamandır bir türlü fırsat bulup da yapamadığımız işleri toparlamak için organize oluyorduk.
12 Mart itibariyle eczane ve süpermarket dışındaki tüm dükkanlar ve işletmeler kapatıldı. Sokağa sadece çok geçerli bir nedenimiz varsa çıkabilecektik. Hareketsizlikten bacak kaslarım ağrıyordu, akşamüstü saatlerinde evin yakınında bulunan, Milano’ya yerleştiğimiz günden beri ‘terapi’ olarak adlandırdığım Sempione Parkına gidip yürüyüş yaptım. Bir kaç kişiydik, köpeği olmayan tek kişi bendim. Birbirimize çok yaklaşmadan yürüyorduk. Eve döndüm, borsanın yere çakıldığını öğrendim ve Milano belediye başkanı ertesi günden itibaren parkları da kapayacağını açıkladı. Farkında olmadan Sempione’deki son yürüyüşümü yapmışım.
13 Mart, üretimde çalışan mavi yakalılar ve nakliyeciler grev yapıyor ve beyaz yakalılar gibi onlar da evlerinde kalmak istiyorlardı. Süpermarketlere mal getiren nakliye zinciri etkilecekti. İşçilere hak veriyorum, onlar da kendilerini korumak istiyorlar. Pazar arabamızı alıp supermarkete gittik (izin verilen tek şey), süpermarkete sayılı insan alındığı için uzun bir süre kuyrukta bekleyip bir kaç haftalık yiyecek aldık. Eve döndük ve kapılarımızı kapattık.
Karantina, Venedik’e gemiyle gelen yolculara uygulanan kırk günlük karaya çıkma yasağı sözcüğünden geliyor. Biz kırk günlük yasağın başındayız, tünelin çıkışına daha çok var.
İtalya’da 17.760 vaka ve 1266 ölü var.
Karantina bittiğinde, hayat çok farklı olacak.
Pınar, Milano – 14 Mart 2020
Bu yazıya göz at: Karantinanın 10. günü
One Comment