Meksiko Bisiklet Turu ile Azteklerin ayak izlerini takip ettik, Frida Kahlo’nun eserlerine hayran kaldık ve Dia de los Muertos boyunca asırlardır korunan gelenekleri deneyimledik.
Antik Aztek şehri Tenochtitlan’ın kalıntıları üzerine kurulu Mexico City, Amerika’nın en eski ve en büyük şehirlerinden biri. Mimarisi, ikonik sanat eserleri, seyyar mutfağı ve street food seçenleri, hareketli müzik ve rengarenk kıyafetleri ile zengin bir kültürel mirasa sahip.
Meksika’nın başkenti Meksiko’nun nufüsü 25 Milyon. 10 yıl önce havası en kirli başkentlerden birisi iken alınan tedbirlerle bugün bu durum değişmiş.
Rehberli Meksiko Bisiklet Turu için internet üzerinden rezervasyon yaptık ve ilk mail yazışmasından turun sonuna kadar bizimle Antonio ilgilendi. Üniversitede şehir planlama bölümünde öğretim görevlisi olarak çalışıyor ve haftasonları şehrin alternatif yüzünü tanıtmak için bisiklet turlarına rehberlik yapıyor. İyiki tura katılmışız dedik.
Otomobilsiz Pazar
Meksiko’da her pazar saat 8:00 ile 14:00 arası şehrin ana caddeleri motorlu araç trafiğine kapatılıyor. Motorlu araç trafiğine kapatılan yolların toplam uzunluğu 56 km (evet tamı tamına 56 km), ayda bir pazar günü ise 70 km.
Ankara, İzmir, İstanbul gibi şehirlerde Dünya Otomobilsiz Kentler Günü‘nde 500 mt’yi bile trafiğe kapattırmak için kaç takla attığımızı düşününce 56 km bana mucize gibi bir şey gibi geldi. Elbette bunu deneyimlemeliydik! Meksiko Bisiklet Turu, pazar sabahı bisikletlerin kiralandığı noktadan başladı ve otomobilsiz kocaman bulvarlarda keyifli bir şekilde tamamlandı (Strava‘dan GPS datasını indirebilirsiniz). Mexico Bike Tour için rezervasyonu websitesi üzerinden yapabilirsiniz. 4 saat süren Chapultec-Reforma-Centro-Condesa turunun fiyatına bisiklet kiralama, öğle yemeği fiyata dahil. Bilgi: http://www.mexicobiketour.com.mx
Otomobilsiz Pazar’ın ne demek olduğunu gördüğüme çok seviniyorum. Bir kereliğine değil ama sürekliliği olan bir şey yapıldığında insanların alışkanlıklarının nasıl değişebileceğini gördüm. Her yaştan ve kesimden insanın sokakları spor ve sosyal faaliyetler için doldurduğunu gördüm.
Centro Histórico
Aztekler, Texcoco Gölü’deki adaların üzerine kanallarla birbirine bağlı bir şehir kurarlar. Sonra bir gün İspanyollar gelir ve gölü besleyen su kaynaklarının önüne set örerler. Göl yatağını kurutur, adaları yerle bir ederler ve şehre hakim olurlar. Meksiko’nun en büyük problemlerin birisi (birinci sırada şiddetli deprem bölgesi olması var), milyonlarca insanın yaşadığı şehrin altının göl olması ve orada toplanan suların pompalarda vadinin dışına atılıyor olması (süper bir kaynak israfı). Neyse. İspanyollar devasa kiliseler, saraylar ve meydanlar yaparlar.
Dünyanın ikinci en büyük kent meydanı Zocalo’ya mutlaka uğramalısınız. Palacio de Bellas Artes, hem dışı hem içi görülmeye değer. Binanın hemen karşısında bir alışveriş merkezi var, en üst katına çıkın, orada manzaralı terası olan cafeye oturun. Bir kahve eşliğinde bu muhteşem binanın fotoğraflarını çekin.
Dia de los Muertes – Ölüler Günü
Meksiko’yu en güzel ve renkli kutlamaların yapıldığı bir dönemde gördüğümüz için kendimizi çok şanslı hissediyoruz. Kaybedilen aile büyüklerinin anılması için hazırlıklar haftalar öncesinden başlıyor ve sonra 7 gün 7 gece boyunca sokaklarda bir festival havası!
James Bond filmlerinden en aksiyon dolu olanı Spectre‘nin başlangıç sahnesinin içinde olmak istiyorsanız o zaman ekim sonunda Dia de los Muertos için Meksiko’ya gitmelisiniz (film sahnesini izlemek için tıklayın)
Film tavsiyesi Coco. Coco hem çok güzel bir film hem de Ölüler Günü’nün ne olduğunu çok iyi anlatıyor.
Street Food
Meksiko’da tüm günü yemek yiyerek geçirebilirsiniz. Biz öyle yaptık! Bu yüzden şehri bisikletle gezmekte fayda var. En iyi street food seçenekleri ise tarihi şehir merkezinde. Evet, çok salaş görünüyor ama ne kadar çok salaş o kadar lezzetli. Benim gibi acı yiyemeyen bir vejetaryen bile mutluysa, bence herkes ağız tadına göre bir şey bulabilir.
Korkmayın bence ve yediklerinizin tadını çıkardık. Lokantada yediklerimizi öyle çok beğenmedik. Akşamları mescal yanında atıştırmalıklarla takıldık. Biz açıkçası çok baharatlı ve çok acı et yemekleri dışında bir şey bulamayacağımızı sanıyorduk, öyle olmadı. Tequilanın öyle bize öğrettikleri gibi litrelerce bira içtikten sonra hızlı shotlarla içilen birşey olmadığını gördük. Minnak bardaklarda, yemeğin yanında minik yudumlarla sakin sakin içilen bir içkiymiş! susuz rakı içmek gibi.
Müzeler
Meksiko’da 150 tane müze var. Hepsini görmek için orada en az bir yıl kalmamız gerekiyordu. Öncelik sırası yaptık ve kendimizi Frida Kahlo’nun evi, Meksika Modern Sanatlar Galerisi, Diego Riera’nın eserlerinin bulundupu Palacio Nacional ve Antropoloji Müzesi ile sınırlandırdık.
Antropoloji Müzesi’ne bir gün ayırın, çok büyük ve çok güzel. İçinde tapınak replikalarının da olduğu müze, Azteklerden günümüze Meksika’nın tarihini anlatıyor.
Frida Kahlo
Şehir merkezinden metro ile 30 dakika mesafede sakin ve rengarenk bir mahalle var, ismi Coyoacan (eskiden bir köymüş burası ama sonra Meksiko bu köyü yutmuş ve bir semte dönüşmüş). Metro istasyonundan yürüyerek 10 dakika mesafede ise La Casa Azul – Frida Kahlo müze evi bulunuyor. Evi dışardan görmek bana yetiyor diyorsanız, o zaman istediğiniz saatte gidebilirsiniz.
Hayır, ben evin içini de çok merak ediyorum diyorsanız, o zaman o ünlü filmden tanıdığınız odaları ve avluları ziyaret etmek için sabah biraz erken kalkıp sıraya girmeniz gerekiyor. Baya erken. İçeriye girdiğinizde bir resim galerisi bulamayacaksınız ancak Frida Kahlo ve Diego Rivera gibi iki önemli sanatçının yaşadıkları evi göreceksiniz. Bence Meksiko’ya gitmişken mutlaka görülmeli. Ayrıca Coyoacan’da pazar kuruluyor ve çok sevimli bir semt.
Meksika’ya dönmek ve diğer şehirlerini görmek ve bölgelerini keşfetmek için sabırsızlanıyoruz.