Büyük bir metropolü bisikletle gezmekten çekiniyorsanız, Kopenhag tüm önyargılarınızı değiştirecek. Kopenhag, bisiklet için tasarlanmış bir şehir ve şehir merkezinde otomobilden çok bisiklet var. Kopenhag’ı bisiklet ile gezerken kendini çok özel hissedeceksin ve şehrin tadını çıkararak, ayrıntıları görerek tanıyacak ve şehrin sadece turistik yerlerinin güzelliğini değil, bir yerden başka bir yere gitmenin bile ne kadar keyifli olabileceğini anlayacaksın.
Kopenhag’ı bisikletle keşfetmek için iki şeye ihtiyacın var: bir bisiklet ve Kopenhag Kartı (copenhagen card). Konakladığın otelden bisiklet kiralayabilir, şehirde bulunan 600 bisiklet dükkanından birinden günlük veya haftalık bisiklet kiralayabilirsin veya bisiklet paylaşım sisteminden ihtiyacın oldukça bisiklet alıp, bir sonraki istasyonda bırakabilirsin. Bisiklet kiralayabileceğin yerler için tıkla.

Kiralık Bisiklet
Turistik yerler, müzeler ve parkları ekonomik bir şekilde gezebilmek için ise Kopenhag Kartı edinmelisin. Copenhagen Card ile 73 müzeye giriş yapabilir, toplu taşma araçlarını ücretsiz kullanabilir ve bazı restoranlarda indirimli yemek yiyebilirsin. 24 saat boyunca kullanabileceğin kartın ücreti 379 DKK/50 Euro.

Copenhagen Card
Bisiklet kirala, Kopenhag kartını al ve gezmeye başla!
Bisikletle Kopenhag: Kaleler, Müzeler ve Kanallar
Tren garının hemen karşısında bulunan 150 yıldır eğlence parkı olarak hizmet sunan Tivoli (100DKK, CPH Card ile ücretsiz), başlıyoruz. Tivoli’nin kapılarının ziyaretçilerine açılması şehre bahar geldiğinin habercisi. Hemen kapının girişinde bisikletlerimizi park edip içeri giriyoruz. Çin tapınağı, Japon göletleri ve Luna Park arasında keyifli bir yürüyüş yaptıktan sonra Avrupa’nın en büyük tropik akvaryumunu görüyoruz.
Tivoli’den ayrılıp bir kaç metre ileride bulunan mimarisi ile hemen dikkat çeken Carlsberg Glyptotek (95DKK, CPH Card ile ücretsiz)’e giriyoruz. Kapısından girer girmez kendimizi harika bir kış bahçesinde palmiyelerin arasında adeta bir vahada buluyoruz. Vakti olanların mutlaka müzenin içindeki antik çağ dönemine ait salonları gezmesini tavsiye ediyorum.
Bisiklet yolunda sağa sola hayran hayran bakarak belediye binasının önünde kısa bir mola veriyoruz. Rådhus (belediye binası) halka açık ve binanın içindeki devasa salonlar ücretsiz olarak gezilebiliypr. 19.yy’ın sonunda inşa edilen ve kuzey ülkelerinin ortaçağ mimarisini yansıtan salonları geziyoruz. 300 basamak merdiveni göze alanlar ise kuleye (30DKK, CPH Card ile ücretsiz) çıkabilir ve şehir panoramasının tadını çıkarabilir.

Rosenborg Castle
Geniş bisiklet yolunda yol işaretlerini takip ederek, binlerce çeşit ağaca ve bitkiye ev sahipliği yapan Botanik Bahçesine göz atıp kolayca Rosenborg Kalesi’ne varıyoruz.
Rosenborg Kalesi (105DKK, CPH Card ile ücretsiz)’nin birinci ve ikinci katındaki şaşalı salonları gezdikten sonra hazine odasına indiyoruz. Danimarka kraliyet ailesinin paha biçilmez mücevher, taç ve kılıçlarını görüp yola devam ediyoruz.

Rosenborg Castle

Danish National Gallery
Kopenhag, bisiklet ve tasarım ile anılan bir şehir. Tasarım müzesinden önce durağımız National Gallery of Denmark (110DKK, CPH Card ile ücretsiz). Danimarka sanat müzesi, kocaman, aydınlık salonları olan iki katlı bir bina.
Danimarka’nın ve diğer İskandinav ülkelerinin en değerli tablo ve heykelleri seçilerek sergilenen salonları gezdikten sonra müzenin kafesine geçiyoruz. Tarihi bir binanın modern bir yapı ile nasıl entegre edilebileceğini, ışığın nasıl bu kadar güzel kullanılabileceğini ve insanlara vakit geçirmeleri için sunulan alanları görmek için bile kafeye uğramalısınız.

Kastellet
Kopenhag’ın simgesi deniz kızını görmek üzere yıldız şeklinde kanallarla çevrelenen içinde askeriyenin binaları bulunmasına rağmen herkesin rahatlıkla giriş yapabileceği Kastellet‘ten geçiyoruz.

Lille Havfrue
Lille Havfrue (deniz kızı), deniz kıyısında kayalıkların üzerinde sessiz sakin oturuyor. Paris için Eyfel Kulesi ne ise, Kopenhag için deniz kızı aynı şey.
Bu minicik heykel ile fotoğraf çektirmeye çalışan insanları bir süre izledikten sonra bisikletlere atlayıp yola devam ediyoruz.
Bir anıttan diğerine gitmek bir anda günün en güzel şeyine dönüşüyor. Bir kaç tane güzelliğin fotoğrafını çekmek için yapılan yolculuğun kendisi öylesine keyifli ki. Kopenhag, görülmesi gereken binalardan ziyade şehir olarak bir bütünlük içinde güzel. Beni kendisine hayran bıraktıran deniz kızı heykeli değil, ama beni deniz kızına götüren yol.

St. Alban Church
St. Alban kilisesinin bahçesinde biraz dinlenip eski bir hastanenin restore edilmesi ile müzeye dönüştürülen Design Museum (100DKK, CPH Card ile ücretsiz)’a giriyoruz. Bisiklet ve mobilyalar arasında kendimizi kaybediyoruz. Tüm turistik yerlerde ücretsiz internet hizmeti sunuluyor. Müze içinde anında sosyal medya paylaşımı yapanların yarattığı etkileşim inanılmaz olmalı diye düşünüyorum. Müze kendisinin reklamını yapmıyor ama ziyaretçilerinin reklam yapması için tüm araçları sunuyor.

Design Museum
Bisiklet yolları kesintisiz, geniş ve rahat. Kaldırıma çıkmak veya kırmızı ışıkta geçmek gibi şeyler burada olmuyor çünkü bunları yapmaya gerek kalmıyor. Öncelik her zaman bisikletin.
Kraliyet ailesinin yaşadığı Amelianborg meydanından geçiyoruz. Kraliyet ailesinin nasıl yaşadığını merak ediyorsanız müzeye (25DKK, CPH card ile ücretsiz) girebilirsiniz.

Nyhavn
Tuborg ve Carlsberg, Danimarka’nın en tanınmış bira markaları ama bu büyük markaların yanında lokal biraları da var. Kartpostalları süsleyen rengarenk binaları ile ünlü Nyhavn‘da bira molası verme zamanı. Bisikletleri sokağın başında bırakıp, yanyana dizili cafelerden birinden biralarımızı alıp kanalın kenarındaki banklara oturuyoruz. İsteyen birasını cafede içebiliyor, isteyen biraz daha az para ödeyip birasını alıp banklara oturuyor.
Şehrin en yapılarından birisine geçiyoruz. Rundetårn ( 25 DKK, CPH Card ile ücretsiz) Avrupa’nın halen aktif olarak kullanılan en eski gözlem kulesi. 209 metre yüksekliğindeki kuleye çıkıp şehrin fotoğraflarını çekmek için harika bir yer.

Rundetårn
Vor Frue Kirke, katedralin önünden geçip kraliyet ailesinin eskiden saray olarak kullandığı bugün ise Danimarka parlementosuna ev sahipliği ypana Christiansborg Kalesi‘ni gördükten sonra Christianshavn semtine gidiyoruz.

Christianshavn
Önce harika çan kulesini sonra da insanların bahçesini park olarak kullandığı Vor Frelsers kilisesini görüyoruz, tek katlı evlerin ve teknelerin sıra sıra dizilmiş olduğu, gençlerin banklarda piknik yaptığı sakin mahalle Christianshavn’a bayılıyoruz.
Christianshavn’ın en ünlü yeri “bağımsız” Christiania. 70’li yılların başında askeriye tarafından boşaltılmış binalara yerleşen bir grup kişinin özgür bir devlet kurma girişimine göz yumabilecek tek ülkenin Danimarka olması beni hiç şaşırtmadı. Free Town Christiania’da otomobil yok. Dünyanın ilk otomobilsiz bölgesi diyebiliriz. Christiania’da birşeyler yiyip içebilir, alışveriş yapabilirsiniz. Bölgedeki 3 kurala uymak şartıyla: eğlenin, koşmayın ve fotoğraf çekmeyin.

christiania bikes
Christiania bikes
Limanın etrafında depo olarak kullanılan bazı binalar restore edilerek insanların keyifle yemek yiyebilecekleri alanlara dönüştürülmüş. Danish Street Food, kocaman bir deponun içinde her tür damak tadına hitap eden yiyecek standları standlarından oluşuyor. Kapalı ve açık alanlarda oturacak yerler var. Yiyecek ve içecekler uygun fiyatlı.

danish street food
Turu tamamlamak üzere Christianshavn’ın etrafını çevreleyen bisiklet yolunu kullanıyoruz ve günün son ışıklarıyla başladığımız noktaya, tren garına dönüyoruz.
Kopenhag’ın önemli turistik yerlerini kısa sürede görmek için bisiklet, ekonomik bir gezi olması için de Kopenhag Kartını kullanmanızı tavsiye ediyorum. Bu tur toplam 14 kilometre. Müze ve kaleleri gezmek için ne kadar vakit ayırdığını size bağlı. Hiç birine girmeseniz bile bu bisiklet turu size Kopenhag ve bu şehirde yaşam ile ilgili fikir verecektir.
[instagram-feed]