– Paolo, bu çöle neden Valle Fertil – Bereket Vadisi demişler sence?
– Ben de kendime bir kaç saattir aynı soruyu soruyorum!
-Allah allah…..250 kmlik çöle Bereket Vadisi demek nerden akıllarına gelmiş.
Mendoza’daki canlılıktan sonra San Juan’dan San Augustin’e kadar yaptığımız yolculuk gerçekten anlatmaya hatta yaşanmaya değer, hem de bisikletle.
Yol boyunca bir kaç tane 5 ev + 1 bakkaldan oluşan köylerden geçtik. Her ev başına gereksiz havlayan ve bisikletlilerin peşinden salyalarını akıtarak koşmayı oyun zanneden en az 3 köpek. Bakkal aslında bir evin bir odası ve ev sahibi evde olduğu sürece açık. kapıyı çalmak yeter.
Route 510 arada sırada (saatte 1 veya 2 ) araçların dikkatle ve rahatsız etmeden kenardan kenardan geçtiği geniş ve güzel bir bisiklet yolu.
Saatlerce pedal çevirdiğimiz yol sağlı sollu hayvan leşleri veya at,boğa,eşek, köpek kemikleri ile dolu. Su yok, ağaç yok, gölge yok. Red Kid çizgi filminden tanıdığım akbabaları işbaşında gördüm. Bu arada sadece çizgi filmlerden tanıdığım ve burada gördüğüm diğer canlı Ağaçkakan Woody (resmini çekemedik). Dün de kamp yerinde tuvalete giderken bir tilki ile uzun uzun bakıştık…
Geçtiğimiz bu minicik köylerdeki evlerde su yok, telefon bağlantısı yok. Yolda sadece bir noktada cep telefonu çekiyordu.
San Agustin’e vardığımızda kendimizi bir anda cennette hissettik. İki market, bir internet cafe, bir lokanta ve bir trafik ışığı! Öğle yemeğini yediğimiz lokantayı işleten bayan bizimle çok ilgilendi. Paolo’nun çok iyi isponyolca konuşması çok büyük bir avantaj. Uzun uzun sohbet ettik. Bize, turistlerin henüz keşfetmediği gizli güzel bir yer olduğunu ve bulunduğumuz yerden sadece 8 km uzaklıkta olduğunu söyledi. Marajita’ya gitmemiz için çok ısrar etti. İlk kez yemek yediğim lokantada, mekan sahibi beni öperek yolcu etti, sanki yıllardır arkadaşmışız gibi.
Marajita’ya gitmeye karar verdik. Yolumuz üstünde değildi ama madem keşfedilecek bir yerdi, Pınar ve Paolo ile kaçırılmaz bir fırsattı. Yolu bulduk. Marajita gerçekten 8 km uzaklıktaydı ama yol toprak ve kumdu, kıvrıla kıvrıla akan nehiri de tam 10 kez geçmek gerekiyordu. Çadır kurmak üzere bu gizli saklı köyün piknik alanına ulaştığımızda hava kararmıştı.
Ertesi sabah kalktığımızda bu vadinin bereketli kısmına vardığımızı gördük. Meyve ağaçları, şırıl şırıl akan bir nehir ve yeşil tepeler.
Teşekkürler Señora!
Bir sonraki yazı: Asla yağış almayan VALLEY OF THE MOON!
canım imrenerek okuyorum yazılarınızı dünyada kimbilir kaç milyon insan vardır yerinizde olmak isteyen biri de benim tabii bu arada :)) okurken bir yandan da sizinle beraber geçtiğiniz yollardan geçip hikayelerini yaşıyorum sankii … sabırsızlıkla yeni yazıları bekliyorum canım :))