İlk bisiklet turumuzu evimize 50 km uzaklıktaki bir göl kıyısına düzenledik. Bir cumartesi sabahı yola çıktık, akşam göl kenarındaki kamp yerinde kaldık, ertesi gün aynı yoldan eve geri döndük. Haftalarca bu gezi anılarını anlattık durduk.
Sonraki turumuz balayımızdı. Almanya’nın güneyinde göller bölgesinde 5 günlük bir geziydi. Yaz ayları olmasına rağmen hava soğuktu ve her gün yağmur yağdı. Su geçirmez ekipmanımız yoktu. Yine de yaşadığımız tecrübe unutulmazdı ve biz bunu tekrarlamaya karar verdik.
Havanın sıcak olacağından ve yağmur yağmayacağından emin olmalıydık bir sonraki destinasyon seçiminde. Yokuşlar da bizi korkutmuyordu artık. İspanya’nın Andaluzya bölgesinde iki haftalık tur yaptık. Çok keyifliydi. Hem tarih dolu şehirleri, Granada- Sevilla- Cordoba, ziyaret ettik hem de doğayla başbaşa kalma imkanı bulduk. Dönüş yolculunda bir sonraki turu planlamaya başlamıştık bile.
Bir sonraki yıl İsviçre’nin tamamını bisikletle gezdik. Hemen ardından kuzey’den güneye İtalya turu yaptık. Sonraki yıl yaz tatilinde Milano’dan Barcelona’ya pedal çevirdik.
‘Medeni’ Avrupa ülkelerinde pedal çevirdik. Bisiklet yollarını kullandık. Her beş kmde bir supermarket, lokanta, otel, banka, cafe bulduk. Peki günlerce içme suyu ve yiyeceği yanımızda taşımak nasıl olabilirdi? Çadırımızı kuracak kamping olmadığında nerede kalabilirdik? Dillerini bilmediğimiz insanlara nasıl yol sorabilirdik?
Artık daha zorlu koşullara hazırdık ve sınırlarımızı test etmeliydik. 3 haftalık Fas turunda bin küsür km. pedal çevirdik. Tur güneyden kuzeye doğru başladı, Atlas dağlarını aştık sonra tekrar yönümüzü güneydoğudaki çöllere çevirip bir vadide tamamladık.
Tek derdimiz iki izin gününü hafta sonuna ekleyip tur programı yaratmaktı. Ekipmanlarımızı sürekli daha iyileriyle yeniliyorduk. Su geçirmez ceket, pantalon, çanta derken bir gün Paolo eve su geçirmez çoraplarla geldi. Bisikletlerimizi uzun yol için sürekli hazır tutuyorduk. Kış aylarında, antreman olsun diye işe,alışverişe,sinemaya bisiklet ile gitmeye başladık.
Çadırımızı yeniledik, seyyar kamp ocağını kullanmayı öğrendik, internette kolay yemek tariflerinin peşine düştük, az malzeme ile lezzet yakalamaya başladık, uyku tulumlarımızı yeniledik, hafif malzemeleri seçmeye özen gösterir olduk. Az ile yetinmenin sandığımız kadar zor olmadığını gördük ve basit yaşamı sevdik.
Geçen yıl soğuk bir kış gününde noel tatilinde sıcak bir yerlere gidelim dedik. Uçak mesafesiyle yakın ama hava sıcaklığının tur için uygun olabileceği orta doğuya yoğunlaştık. Ürdün ve Suriye’de karar kıldık. Uçak şirketlerinin farklı taşıma politikalarını anlamaya başlamıştık. Tek ve herkes için geçerli bir kural yok. Uçak bileti alınıyor, telefonla bisikletler için rezervasyon yapılıyor, havaalanında artı ücret ödeniyor, bisikletler karton kutulara koyuluyor ve gidilen yere sağ salim ulaşmaları için dualar başlıyor..
Tüm boş zamanımızı bisiklete binerek ve bisiklete binmeyi planlayarak geçirmemizin 4. yılında artık gerçek bir maceranın zamanı gelmişti: İzlanda, bitki örtüsünün çok sınırlı olduğu, taş çöllerden ve buzullardan oluşan bir volkanik ada. Adanın iç kısımlarına doğru ilerledikçe yerleşim yerleri olmadığı için içme suyu ve yiyecek bulmak zor. Bunun yanında Ağustos ayında gündüz en sıcak 13 derece ve yağışlı. Bir de güçlü rüzgar eklediğimizde yeterince zor bir tatil olacağına ikna olduk. Üç haftalık İzlanda turu, o güne kadar yaptığımız en güzel tatil oldu.
Seyahati seviyoruz. Görmeyi, dokunmayı, tatmayı en çok da YAŞAMAYI.
Bisikletle yolculuklarımızın tamamını ve gezi yazıları için tıklayın
Harika turlar yapmissiniz yahu! gercekten cok guzel… bu gezilerle.ilgili yazilar yazacak misiniz? 🙂 ozelikle izlanda ve fas gezisini cok merak ediyorum…
keske bu blogu daha once kesfetseymisim…
Yazilarinizi buyuk begeni
Ile takip
Etmekteyim,
Iyi ve saglikli
Pedallamalar
Dilegimle
çok teşekkür ederim Gökhan. selamlarımla, Pınar