Bir bölgeyi anlamak için oradan geçmek yetmez. Orada yavaş yavaş gezmek gerekir.
Ancak yavaş yavaş gezerek fark edebiliriz eski bir hanın tavanındaki kilise kapısı girişini, ancak yavaşlarsak tanışabiliriz parkta dinlenen ve bize kentin tarihini anlatmaya hevesli amcalarla, durup bakarsak görebiliriz bir evin avlusunda oynayan çocukları.
Tarsus, kesinlikle yavaş yavaş gezilmesi gereken bir şehir. Herşeyden önce şehirde aheste aheste gezmek için “Yarenlik Caddesi” var hem de motorlu araç trafiğine kapalı.
Kuruluşu 8000 yıl öncesine dayanan Tarsus’ta yaşanan dönüşümü kavramak için her kalıntıyı, her katmanı değerlendirmek, geçmişten günümüze kalan izleri sürmek gerektiğini düşünüyorum: Evler, sokaklar, hamam, köprü, sarnıç, sur, kilise, camiler…
Tarsus Resimleri Galerisi
Tarsus isminin nereden geldiği ile ilgili bir çok farklı teori var. Ben masal gibi olan mitolojik hikayeyi sevdim: Pegasus (kanatlı uçan at), Kilikya ovasında yolunu şaşırmış ve Tarsus’un bulunduğu yerde ayağı sakatlanıp orada durmuş. Buraya Latince ayak tabanı anlamına gelen Tarsos adı verilmiş.
Anadolu’yu Akdeniz’le birleştiren Gülek Geçidi ve İpek Yolu üzerinde bulunan Tarsus’un eskiden ticaret kenti olmasına şaşırmıyorum ancak aynı zamanda kültür ve üniversiteler kenti de olduğunu öğreniyorum. Tarsus’da Antonius döneminde antik bilim adamlarının yazdıkları büyük kitaplar toplanarak, 200.000 ciltlik, dünyada eşi bulunmayan bir kütüphane oluşturulmuş. Bu da Tarsus’ta bir çok ünlü düşünür ve filosofun yetişmesini sağlamış.
Tarsus, Yunan, Roma ve Bizans kökenli Antik Çağ yazarlarının eserlerinde Kydnos Nehri’yle hayat buluyor.
Tarsus Gezi Rotası
Kleopatra Kapısı
Kente Tarsus’u çevreleyen antik surdan geriye kalan Kleopatra Kapısı’ndan girin. Kapı adını M.Ö. 44 yılında Mısır Kraliçesi Kleopatra ile Romalı Komutan Marcus Antonius’un Tarsus’taki buluşmasından alıyor.
Sayısız onarım gören kapının biraz güneyinde Gözlükule Höyüğü bulunur. Kazılar, Tarsus’ta ilk yerleşimlerin bu höyük ve çevresinde gerçekleştiğini gösteriyor. Günümüzden yaklaşık 500 yıl önce Tarsus’u ziyaret eden Evliya Çelebi seyahatnamesinde şehrin 3 kapısından geriye kalan bu geçitten İskele Kapısı olarak bahsetmiştir.
Aziz Pavlus Evi ve Kuyusu
Geçmişte Müslüman, Rum ve Ermenilerin birlikte yaşadığı yapılar sıralanıyor. SİT alanı ilan edilen bu bölgede, Tarsus’taki 240 dolayındaki tescilli eski evin bir bölümü bu dokuyu oluşturur. Bu güzel mahellede ise Hristiyanlar için çok önemli bir azizin, Aziz Pavlus’un, doğduğu ev bulunuyor. Tarsus’ta doğan Pavlus, hayatını hristiyanlık dininin yayılmasına adamış ve Roma’da öldürülmüştür.
Yolunuzu 50 yıllık fırından geçirin ve Tarsus’un ünlü kazan simidini, peksimet ve küçük kuru pastalarının tadına bakın.
Aziz Pavlus’un evinin temelleri ile su kuyusunun bulunduğu bahçenin arkasında 1950’li yıllarda sebze hali olarak inşa edilmiş iç avlulu büyük bir yapı göreceksiniz. Burası, Yüzüncü Yıl Çarşısı. Çarşının ön cephesindeki terasta masaya oturup, yemeğinizi 1993 yılında otopark yapmak için kazılırken tesadüfen bulunmuş Antik Kent kalıntılarına karşı yiyebilirsiniz.
Antik Yol
M.Ö. 1. yüzyılda yapılmış Antik Yol kalıntıları Geç Hellenistik, Erken Roma döneminden. Balıksırtı şeklinde ve bazalt kayadan yapılmış yolun altında, avlerin atık sularını ve yağmur sularını toplayan kanalizasyon sistemi bulunuyor. Sütunların herbiri bir kralın şerefine dikilmiş. 2 bin yıllık bu yolda Aziz Pavlus, Kleopatra, Marcus Antonius, Cicero, Sezar, İmparator Hadrianus gibi pek çok önemli isim yürümüş.
Yolun batısındaki Agora’nın (Çarşı) dükkanların, doğusundaki villaların duvarları hala ayakta. Antik çağ seyyahı Strabon, bu yapıların çevresinde Atina, Roma ve İskenderiye’yle yarışan felsefe, bilim okullarının yer aldığını anlatır. Stoa felsefesinin birçok önemli düşünürü bu kentte yetişmiş.
Aziz Pavlus Kilisesi
Aziz Pavlus (St. Paul) Kilisesi, 16. yüzyılda inşa edilmiş. Asıl adı Arap Ortodoks Rum Kilisesi. Cumhuriyet sonrasında cemaati kalmayan kilise Askerlik Şubesi deposuna dönüştürülmüş. 1990’ların sonunda, Kültür Bakanlığı’nca restore edilerek Aziz Pavlus Kilisesi (Anıt Müze) olarak ziyarete açılmış.
Aziz Paul’un adını taşıyan tek kilise olan St. Paul Kilisesi’nin, tarihi tam olarak bilinmemekle birlikte, MS 11-12. yy’da yapıldığı tahmin ediliyor. Hristiyanlığın en eski kiliselerinden biri olan Aziz Pavlus Kilisesi’nin içi çok sade olmakla birlikte bazı ressamların eserleri yer almaktadır.
Kırkkaşık Bedesteni
16.yy’da Ulu Cami’nin yanına aşevi olarak yapılmış, yüzyıllar sonra medreseye, daha sonra ise kapalı çarşıya dönüştürülmüş.
Bedestene girin ve “Kaynar İçmediniz mi?” tabelası olan dükkanın sahibi hanımefendiyi dinleyin. Bedestendeki 16 dükkan, 16 kadın tarafından işletiliyor ve her birinin dükkanında el emeği ürünler ve turistik eşyalar satılıyor.
Ulu Cami
Bedestenin doğu kapısı, Ulu Cami’nin baktığı meydana açılıyor. Cami, kilise kalıntıları üzerine kesme taş ile inşa edilmiş. İki minaresinden biri, 1800’lü yıllarda yıldırım düşmesi sonucu yıkılınca, dönemin Kaymakamı Ziya Bey, buraya bir saat kulesi inşa ettirmiş. Saat kulesinin mimarının kendi yüzünü saatin hemen üstüne yaptığı söyleniyor (kocaman gülümseyen bir yüz var). Bugün de kullanılan saat kulesi 16.yy’da yapılan Yeni Hamam’a bakıyor.
Kırkkaşık Bedesteni ve Ulu Cami’nin bulunduğu bölge, kentin tarihi ticaret merkezi. Yüzlerce dükkanın bulunduğu eski çarşı, teknolojinin gelişmesine, hayatın hızlanmasına karşın hala eski alışkanlıkların izlerini taşıyor. Dükkanlarda ailelerin kendi kuşaklarının son temsilcilerini görebilirsiniz.
Eski Cami
Ermeni kilisesinden dönüştürülen Eski Kilise Cami, kentin ana caddelerinden birinde bulunuyor. 13. yy’da Ermeni Krallığı döneminde yaptırılmıştır ardından Fransız Haçlı Şövalyeleri tarafından onarılmış. 15. yy’da cami olarak kullanılmaya başlanmış. Yüzyıllara meydan okurcasına, Eski Camii, tüm görkemiyle hala dimdik ayakta. Hem minaresi hem de çan kulesi bulunuyor.
Yanında Roma Banyoları, karşısında kentin en önemli efsanesiyle aynı adı taşıyan Şahmeran Hamamı vardır. Hamam ve sokağı farklı zamanlara açılan bir kapıdır adeta.
Siptilli Çarşısı – Kemeraltı
Siptilli Çarşısı Aralık ayında Tarsus Belediyesi tarafından yerleştirilen şemsiyelerle rengarenk bir görünüme kavuşturulmuş.
Tarsus Şelalesi
Şehir merkezinden 4 km uzaklıkta bulunan Berdan (Kydnos) Çayı üzerindeki şelale mutlaka görülmeli. Toros dağlarında eriyen karlarla ilkbahar aylarında yüksek bir debi ile akan nehrin kıyısı dinlenmek için ideal bir yer. Berrak ve masmavi suyun kenarında çay bahçeleri ve bir de restoran bulunuyor.
Çırçır işletmeciliğinden fabrikada iplik üretimi ilk kez Tarsus’ta yapılmış. Türkiye’de ilk elektrik enerjisi Tarsus’ta 1902’de üretilmiş.
Tarihi ve doğal zenginliklerini daha cesurca anlatması gerekirken, mütevazi bir şekilde misafirlerini kabul eden Tarsus, benim hafızama bisiklet şehri olarak kazındı.
Tarsus’ta her direkte bir bisiklet bağlı. Türkiye’de ilk kez bir şehirde okula bisikletle gelip giden çocuklar gürdüm. Yüzlerinde kocaman bir gülümseme ile sokaklarda korkusuzca bisikletle gezebiliyorlar. Araçlar dikkatli ve yavaş.
Ulaşım: Adana Havalimanı’ndan Tarsus’a Havaş otobüsleri veya tren ile 30 dakikada gelebilirsiniz. Havalimanından 40 km’lik kolay parkuru bisikletle yapabilirsiniz.
Konaklama: Pansiyon veya butik otel tercih edilebilir. Benim dikkatimi çeken ise Konak Efsus Otel oldu çünkü müşterilerine bisiklet kiralama hizmeti sunuyor.
Bu yazıya sığdıramadığım onlarca güzel Tarsus fotoğrafı için tıklayın.