Bisiklet blog yazarlarının davet edildiği 3 günlük tura gidesiye kadar soran herkese “bisiklet turuna” gidiyorum dedim. Turdan sonra ise ev sahibimin neden ilk günden beri ısrarla “eğitim turu” dediğini anladım.
İtria Vadisi’nde geçirdiğim 3 gün boyunca bisiklet, bu bölgenin dokusuna, mimarisine, mutfak kültürüne, insanlarına ve tarihine yakınlaşmak için bir araç oldu. Etrafı denizlerle çevrili Puglia’nın aslında ne kadar kurak bir yer olduğunu ve içme suyunun 400 kmlik bir su kemeri ile taşındığını, farklı kalitelerdeki zeytin yağını nasıl kokusundan tanıyabileceğimi, bakla ile ne kadar muhteşem yemekler yapılabileceğini, “Türk”ün tehlike alarmı verilme nedeni olmasını ve başka bir çok hikayeyi öğrendim.
Valle d’itria, İtria Vadisi, İtalya’nın güneyinde Puglia bölgesinin merkezinde bulunuyor. İsmini ise yolcuları koruyan azize İtria’dan alıyor.
7 Alman, 7 İtalyan ve ben. 15 kişilik gruptaki herkesin hayatında bisiklet önemli bir yere sahip; bazılarımız gazeteci, bazılarımız blog yazarı, bir kaçımız ise üyesi olduğu bisiklet derneğinde aktif olarak yaşadığı yerde politika yapıyor.
Sabah erkenden Martina Franca’nın şehir merkezini geride bıraktıktan sonra İtria Vadisi’nin girişine ulaştık. Alman bisikletçilerden Lisa vadiden akan nehrin ismini sordu. “Nehir yok”. “Nasıl nehir olmaz. Burası bir vadi değil mi?” Evet adı vadi ama ortasında akan bir nehir yok; zaten yakındalarda herhangi bir su kaynağı bile yok. Bu bölgeye daha çok “doğal balkonlar” demek daha doğru olabilir.
Rotadaki ilk trulli evinin önünde ilk molamızı verdik ve tek tek hepimiz önünde fotoğraf çekildik. Rehberimiz anlatıyor “bölgede inşaat malzemesi için kullanılabilecek doğal kaynak kolaylıkla kesip şekil verilebilen bir kaya türü. Yazın sıcaktan, kışın soğuktan koruyan bu minicik odacıklar şarap bağlarında çalışan kişilerin kalması için yapıldı. Sonra odacıkların sayısı arttı ve yaz-kış yaşanan evlere dönüştü”. Harran evleri ile benzerlikleri inkar edilemez.
İkinci trullide de aynı heyecanla bisikletten indik ve yine fotoğraf çektildik. Bir süre sonra trulliler arasındaki bu yolculuk gerçek ötesi bir hal aldı benim için. Betonarme binalar yok, otomobil yok, motor sesi yok…Doğa ile uyum içinde herşey. Yüzyıllarca öncesine ışınlanmış gibi bir his var içimde ve elbette huzur.
Yola çıkmadan önce facebook hesabımda vadiden bir fotoğraf paylaşmıştım ve bir çok kişi trullileri tanımış ve Alberobello demişti.Unesco Dünya Kültür Mirası olan Alberobello’nun tamamı trullilerden oluşuyor ve turistik bir yer olduğu için tanınıyor. İtria Vadisi ise meyve bahçeleri, doğal taş duvarlarla ayrılmış patikaları, tarlaların içine serpiştirilmiş trulli evleri, çiftlikler ve sıcacık insanları ile sessizce keşfedilmeyi bekliyor.
Puglia’nın Suya Kavuşma Hikayesi
Puglia bölgesi geniş ovalardan oluşuyor, dağ hemen hemen hiç yok ve sadece bir tane nehir var. “Puglia’nın saklı deresi”nin üzerine kurulu La ciclovia dell’acqua bisiklet rotası Figazzano-Martina Franca arasında 10 kilometrelik keyifli bir parkur. Avrupa’nın en uzun su kemerinin bir kısmının üzerinde pedal çevirdikten sonra ziyaretçilerin ağırlandığı merkeze geçip su kemerinin hikayesini dinledik. Puglia’da bir öğrencinin coğrafyadan geçer not almasının ne kadar olabileceği geldi aklıma: bir nehir var sadece ve hiç dağ yok..
Öğle yemeği için bir çiftlik evindeyiz. Daha önce katıldığım bisiklet turlarında öğlen yemeği ayran ve sandviçten oluştuğu için atıştırmalık hafif birşeyler bekliyordum. Birden masanın üzerine yiyeceklerle donatıldı. Pizza, fırında patlıcan, bakla yemeği ve turp otu salatası. Elbette içeceği de unutmamışlardı: bu yöreyede yapılan beyaz şarap. Meyveli bir tart ve üstüne de espreso. Tek kelimeyle muhteşemdi.
Yemekten sonra istikamet bir kaç km uzaklıktaki Botanik Bahçesi. Rengarenk çiçekleri bulmayı umuyordum ama bahçe, çiçek değil meyve ağaçları ile kaplıydı. Ağaçlar kış uykusundan uyanmadığı ve yaprakları olmadığı için benim için onları tanımak imkansızdı.
350 farklı çeşit incir ağacı, kiraz, ayva, nar, şeftali, kayısı arasında en özel ağaç Japonya’da atom bombası sonrasında hayatta kalan bir cennet elması (trabzon hurması da deniyor) ağacının öz çocuğu..
Paolo Belloni, Milano’lu popüler bir fotoğrafçı kendini geleneksel tohumlara adamış. Derdi meyveler değil; tohumlar. Nesli tükenen ağaçların yok olmasını önlemek için çalışıyor.
Etabın son kilometrelerinde ortaya çıkan güneş bir kaç güzel fotoğraf çekmemize izin verdi.
Anne, Türkler Geliyor !
Akşam yemeğinden önce rehber eşliğinde Cisternino şehrinin sokaklarında gezdik. Yemek sırasında kurulan upuzun masasının ortasına benim oturmam istendi. Almanya ve İtalya arasında “fermuar” olup iki tarafı birbiri ile kaynaştıran kişi olma görevimi yerine getirdim.
1400 ve 1600 yılları arasında Puglia sahilindeki kentlere Osmanlı askerlerinin ve Türk korsanların saldırıları yoğun olarak yaşanıyormuş. Sokakta oynayan çocuklar karaya çıkan düşmanı görünce eve doğru koşarken bağırırlarmış “anne Türkler geliyor”.
Puglia insanının misafirperverliği savunma ve koruma aracına dönüşmüş. Topraklarını işgal edenleri evlerine davet edip, en güzel yemeklerini sunmuşlar. Böylelikle hayatta kalmayı başarmışlar.
Bu arada akşam yeni birşey daha öğrendim:”Türk’ü bıyığından yakalamak” şansı yaver gitmek demekmiş.
Zeytinyağı Tadımı
Ertesi sabah aralıksız yağan yağmura bir de yoğun sis eklenince “plan b” devreye sokuldu ve zeytinyağı ve şarap üreten bir kooperatife gittik. 800 küçük üreticiden oluşan UPAL’ın sorumlusu bize önce farklı yağ türlerini anlattıktan sonra önce kötü sonra da iyi yağları tattık. Küçük plastik bardaklarda bizlere sunulan yağı önce ellerimizin arasına alıp, ısıttık sonra da bir yudum alıp yutmadan ağzımıza gezdirip içimize çektiğimiz hava ile ağzımızda bıraktığı tadı anlamaya çalıştık.
On bin yıllık tarihe sahip zeytin Yunanistan ve Türkiye’de olduğu gibi İtalya da çok geniş bir zeytinyağı kültürüne sahip. Aslında ” meyve suyu” da diyebileceğimiz zeytinyağı elle toplandıktan sonra mekanik bir işlemden geçirilerek doğal yollarla elde ediliyor.
Rehberimiz Gianfranco “Zeytinyağı dışında tüketilen ayçiçeği, mısır, soya gibi yağlar hayvan yemi olarak kullanılmak üzere üretilen besinlerden yapılır. Posalar hayvan yemi olarak kullanılır, kimyasal proses sonucunda çıkan yağ ise süpermarketteki raflarda yerini alır. Natürel sızma (extra vergine), sızma (vergine) ve lampant olarak 3 farklı zeytinyağı çeşidi bulunuyor. Asitlik oranı %1’in altında olan natürel sızma zeytinyağında zeytinin tadı, kokusu ve vitaminleri kaybolmadan saklıdır. Hafif kusurlu sızma zeytinyağındaki asitlik oranı ise %1 ile %2 arasındadır. Asit oranı %2’den yüksel olan kusurlu yağlar lampant olarak adlandırılır. Eskiden lambalarda yakmak üzere kullanılan bu yağlar kimyasal prosesler ile rafine edildikten sonra tatsız, kokusuz ve şeffaf bir hale getiriliyor. Bu şeffaf sıvının içine bir kaç damla natürel sızma zeytin yağı eklenerek zeytinyağı olarak etiketlenip piyasaya sürülüyor. “
Zeytinyağının kalitesi kokusundan ve tadından kolaylıkla anlaşılabiliyor. Zeytinyağı toplanıldığı gün sıkıldığında tadını ve kokusunu kaybetmezmiş. Geç toplanan çok olgunlaşmış zeytinin tadı “pişmiş” gibi…
İtalyanlar “zeytin yılında; şarap yıllar sonra” diyerek aslında iyi olanın bekleyen şarap ve taze zeytinyağı olduğunu anlatmaya çalışıyorlar.
İtria Vadisi, kültür, doğa ve tarih dolu aktif tatil yapmak isteyenler için çok uygun. Tırmanış ve rampalar yok, bisiklet rotalarında araç trafiği neredeyse yok denecek kadar az. Tarlaların arasındaki taş duvarlar doğal bisiklet yollarına dönüştürmüş vadiyi. İlk kez bisiklete binen kişiler ve çocuklu aileler için bir sürü alternatif sunuyor.
Bari Şehir Turu
Myra’lı St Nicolas‘ın şehri Bari’yi görmeden eve dönemezdim elbette. Anadolu’da yaşamış bir azizin Türklerin Anadolu topraklarına girişiyle kemiklerinin Bari’ye taşındığını eminim bilmeyen yoktur.
Çocukken ailemle Demre taraflarına tatile gittiğimizde “burası Noel Babanın Evi” dediklerinde yaşadığım şaşkınlığı hala hatırlıyorum. Çocukların ve denizcilerin azizi Nikolas, iyi kalpliliği ve cömertliği ile tanınıyormuş. Öldükten 700 yıl sonra kemikleri Bari’li denizciler tarafından buraya getilmiş. Aziz Nikola Bazilikası bugün bir hac merkezi haline gelmiş.
Eski Bari’nin daracık sokaklarında gezindikten sonra Yeni Bari’de bulunan otelime geçtim. Müşterilerine ücretsiz bisiklet sunan Villa Romanazzi hemen benden tam not aldı. Bisiklete atlayıp yeni tanıştığım yerel lezzetleri almak üzere alışveriş yapmaya gittim. Otomobil trafiğine kapatılmış caddelerde rahatlıkla yürüyen insanlar, yaya geçidinde durup yayaya yol veren sürücüler, araçlarla aynı şeridi kullanan bisikletliler, tertemiz sokaklar yine en çok imrendiğim şeyler olarak aklımda kalacak.
Denizden ve plajlardan sadece 20 km uzaklıkta olan vadide yapacağınız bisiklet turunu deniz tatili ile birleştirebilirsiniz. Seyahati festival dönemlerine getirmek eğlenceli olabilir.
Temmuz-Ağustos aylarında İtria Vadisinde yapılan arka arkaya uluslararası festivallerde tiyatro performansları, konserler, danslar, gösteriler kaçırılmamalı.
Ulaşım
THY 28 Nisan’dan itibaren istanbul-Bari direk uçuşlarına start veriyor. Ben Alitalia ile Roma aktarmalı olarak uçtum. Bari’den Valle d’itria’ya 45 dakikalık bir tren tren yolculuğu ile rahatlıkla ulaşılabiliyor.
Sürdürülebilir Turizm
İtria Vadisinde bulunan 3 kentin (Locorotondo-Martina Franca-Cisternino) özel ve kamu sektöründen kişileri birleşerek bölgesel kalkınma için proje geliştiren ve yürüten bir birlik oluşturmuşlar. Öncelikle ellerindeki kaynakları değerlendirmeye karar vermişler: Trulli evleri, susuz tarım uygulamaları ve mutfak kültürü. On yılı kapsayacak bir kalkınma projesi yapıp Avrupa Bilirği’nden yüklüce bir finansal destek almışlar. Reklam yapıp turistleri bölgeye davet etmeden önce kime hitap etmek istediklerine karar vermişler. Bilinçli ve eğitimli yerli ve yabancı turistleri hedef alan turizm geliştirme planında çok yatak kapasiteli oteller ve herşey dahil tatil paketleri yok. Ev pansiyonlar, yerel üretilen ürünlerden oluşan yemek menüleri, vadide yürüyüş, bisiklet rotaları ve at binme olanakları.
Trulliler restore edilmiş, yollar düzenlenmiş, insanlar eğitilmiş ve bu yıl sıra promosyon faaliyetlerine gelmiş. Bölgenin doğayı seven ve koruyan kişiler tarafından ziyaret edilmesi ve tanıtılması için Alman ve İtalyan blog yazarları davet edildi. 3 gün boyunca vadi hem gezildi hem de tarihi, kültürü hakkında bilgiler verildi.
Geçtiğimiz yaz Haziran ayında Alplerin İncileri bisiklet turumuz da yine bu şekilde bir eco-tatil tanıtım programı kapsamındaydı. Bölgenin istila edilmesini değil, “slow mobility” ile yavaş yavaş tadının çıkarılmasını isteyen turizm birliğinin davetlisi olarak Almanya–Avusturya–İtalya–İsviçre Alplerinde muhteşem bir tecrübe yaşamıştık.
Tebrikler, çok içten ve detaylıca yazmışsınız. Okuduktan sonra oralara gidesim geldi.
Merhaba Murat Bey, yorumunuz için çok teşekkür ederim. Turizmi nakit akışı olarak değil “insan odaklı” olarak düşünen ve slow citta, slow food kavramlarını samimiyetle özümsemiş yerler bulmak gerçekten beni çok memnun etti. Kaynaklarını tüketmeden değerlendiren yerlere bizim de destek olmamız gerekiyor. Umarım bir gün yolunuz Puglia’daki İtria Vadisi’ne düşer. selamlarımla, Pınar
İnsanın oralarda bisiklet süresi geliyor. Doğası falan çok güzel gözüküyor. Güzel bir yazı olmuş.