Alplerde 5.incimiz (alplerin incileri) Moos‘da bizi süper sıcak ağırlayan ve hiçbirşeyi eksik etmeyen Lanthaler ailesinden ayrıldıktan sonra bir gün önce tırmandığımız 7 kilometrelik rampadan aşağı süzüldük ve artık bizi Merano/Meran‘a götürecek bisiklet yoluna ulaştık.

Moos’taki evimiz, Lanthaler Ailesinin pansiyonu
Çoğunlukla asfalt, yer yer toprak bu bisiklet yolu ara ara ahşap veya çelik köprülerle bizi nehrin bir sağına bir soluna geçiriyor. Yolda her tür bisikletle ve her yaştan insanla karşılaştık. 60 kilometrelik öğleden sonra parkurumuz çok eğlenceli geçiyor çünkü yol ‘bizim gibiler’le dolu. Bu güneşi ve güzel günde ara ara içinden geçtiğimiz elma bahçelerindeki fıskiyelerin sularına maruz kalıp serinliyoruz.

Meran/Merona
Merano’ya hiç yorulmadan ulaştık. Nispeten düzlüğe kurulmuş Meran/Merano krallara ev asahipliği yapıyormuşçasına gösterişli. Elbette şehir, süslü binaları, görkemli şatoları, rengarenk çiçeklerle süslü parkları, adım başı cafe ve restoranları ile değil de bisiklet park yerleri ve bisikletinin üzerinde kendinden emin bir yerden bir yere giden orta yaşlı şık bayanları ile etkiledi. Bisiklet park yerinde bisiklet koyacak yer bulmak neredeyse imkansız. İmrendim, hem de çok. Canlı jazz müziği çalan bir yerde sokaktaki masalardan birine oturup enerji içeceğimiz eiskaffee‘mizi içip yine bisiklet rotamıza geri dönüp yola devam ettik.

Bisiklet parkyerlerinden yer bulmak şans işi
Bu sefer Adige bisiklet rotasındayız ve yol tabelaları bir an bile yolu şaşırmamıza imkan vermiyor. Yüzlerce bisikletli ile karşılaşmak bizi çok memnun etti. Sanki otomobilden çok bisikletli trafiği vardı. Bu rota üzerinde her 10-15 kilometrede bir bisikletçi buluşma noktası gördük. Bazen bir cafe, bazen bir lokanta, bazen de bir pansiyon. Hepsinin bisikletçilerin dikkatini çekmek için kullandığı taktikler var: genellikle mekanın tabelasının altına asılmış bir bisiklet. Bahçesi şezlonglarla dolu bir bikebar bile gördük. Mola vermek için piknik banklarının ve buz gibi içme suyunun olduğu küçük alanlardan birini tercih ettik. ‘self service elma suyu ve meyve’ noktasını görünce durduk. Bu kadar elma bahçesinin içinde elbette bisikletçilerin canı elma çekecekti. Normal bir tezgahtan tek farkı, başında kimsenin olmaması. Elma suyu dolu damacanalar ve küçük porsiyonlar halinde meyveler tezgaha yerleştirilmiş. Üzerlerinde fiyatları var. 0,50 euro bir bardak katkısız elma suyu. Çelik kasanın içine parayı attıktan sonra bir bardak elma suyumuzu kendimiz doldurduk. Para üstü verecek kimse olmadığı için ancak bozuk paranız varsa alışveriş yapabiliyorsunuz. Her zaman karınları aç olan bisikletçilerin geçtiği bir yolda ‘iyi niyet’i baz alıp kurulmuş bu nokta bizi çok mutlu etti. Biz yavaş yavaş yeniden irtifa kazanmaya başladık.
Muhteşem bir yolda, elimizde GPS veya harita olmadan sadece bisiklet rotası logolarını takip ederek Prato‘ya ulaştık. Hemen bikehotel tabelalerını takip ederek ilk otele girdik. Bu kadar çok bike cafe, bike bar, bike hotel bizim beklentilerimizi baya yükseltmişti. İlk bulduğumuz otelde yer yoktu. İkincisinde de ve sonra diğerinde de yer olmadığını öğrendik. Bir pansiyonda son boş odayı bulunca hemen yerleştik. Kentte ‘traktör festivali’ varmış bu yüzden tüm oteller doluymuş. Almanya, Avusturya ve İtalya’dan çiftçiler traktörlerini alıp gelmişler (alıp diyorum çünkü römorklarla getiriyorlar). En güzel, en güçlü traktör yarışmalarının ardından bir de traktör yarışı yapmışlar. Burada turizm büroları nasıl tanıtım yapacaklarını iyi biliyorlar. Şarap, elma festivalleri yetmemiş traktör festivali organize ederek çok farklı bir kesimi ve ailelerini de burada ağırlıyorlar. Bravo.

Adige Bisiklet Yolu üzerinde bisikletlilere özel restoran ve cafeler
Akşam bir restoranda bol bol karbonhidrat depoladıktan sonra bizim için çok önemli bir etabı gerçekleştireceğimiz ertesi günün hayalini kurarak uykuya daldık. Stelvio geçidi (2760 metre), Doğu Alplerinin en yüksek geçidi ve I.Dünya Savaşı sonuna kadar Avusturya-Macaristan İmparatorlu’ğu ve İtalya arasında doğal sınırdı. Stelvio aynı zamanda 3 Lisanın kesişim noktası: İtalyanca, Almanca ve Romanşça (bu dil ile tanışmamı bir sonraki yazımda ayrıntılı anlatıyor olacağım). Stelvio geçidi her yıl binlerce motorcu, binlerce bisikletçi ve otomobil tutkunu tarafından ziyaret ediliyor. Bu ziyaret için ‘kutsal’ kelimesini kullanabilirim çünkü bisikletçiler için Stelvio Öncesi ve Stelvio Sonrası diye iki dönem var. Biz artık Stelvio Öncesi dönemimizi tamamlamak üzereydik.
Sabah kahvaltı sırasında önümüzden 3000 tane yarış bisikleti geçti. Dreilaendergiro (www.dreilaendergiro.at) her yıl düzenlenen ve bir gün içinde üç ülkeden geçen 168 kilometrelik (3300 metre irtifa kazanımı) bir yarış. Bir çok ülkeden kadın erkek karışık katılımcısı var. 5 kiloluk karbon bisikletleri ile traş edilmiş bacakları ile incecik erkekler önümüzden hızla geçtikten sonra kahvemizden son yudumuzu alıp yola çıktık. Bizi uzun ve önemli bir etap bekliyor.

Işık mükemmel, sık sık fotoğraf çekmek için durduk
Hedefimiz Stelvio geçidinden geçip altıncı incimiz Valdidentro‘ya ulaşmak. Stelvio hem tırmanış için farklı bir tecrübe sunuyor hem de İtalya’nın en güzel milli parklarından birinin içinde muhteşem manzaralar sunuyor. Stelvio ‘ya tırmanan yolda 48 dönemeç var. Biz de 48’den geriye doğru saymaya başladık. Bizimle beraber bu ”kutsal yol”da kimler yoktu ki: her tür motor, her tür bisiklet, her tür otomobil, onlarca farklı milletten insan.

Toplam 48 dönemeç var

Stelvio’ya tırmanan yoldaki manzara büyüleyici
Dönemeçleri tamamladık, zirveye ulaştık ve ben çok duygulandım. Adım Pınar, 35 yaşındayım ve profesyonel sporcu değilim, hatta mesleğimden dolayı günün büyük kısmını bilgisayar başında oturarak geçiriyorum. Ben 22 Haziran 2014’de 16 kiloluk bisikletim ve 15 kiloluk bağajımla kendimi kas gücümle ve azmimle Stelvio’nun zirvesine taşıdım. Bedenime beni yolda bırakmadığı için kocaman bir teşekkür.
Zirveye ulaştık, klasik zirve fotoğrafını çektirmek için Stelvio – 2758 metre’yi aradık ama hediyelik eşya ve seyyar ekmek arası et satanlar arasında bulmamız biraz zaman altı!

Stelvio Geçidi, turistik bir pazar yerinden farklı değildi….
Hızlıca çantada bulunan bütün kıyafetlerimizi üstüste giyip rampadan aşağıya inmeye başladık. Yolun sağında ve solunda hala metrelerce kar vardı. Kuzey yamacından tırmananların haline üzülüp kendimizi kısa bir süre sonra yine alçaklarda biryerde bulduk. Valdidentro’daki otelimiz İsviçre sınırının bir kaç kilometre yakınında başka bir dağın zirvesine yakın biryerlerde bizi bekliyordu. Günün ikinci tırmanışı için avuç dolusu şekerli yiyecekler yiyip yeniden başladık tırmanmaya.

Stelvio’nun kuzey yamacından iniş
Stelvio’dan sonra artık herşey çocuk oyuncağı gibi görünüyordu. Ne 550 derece irtifa mı kazanmamız lazım.. ay ne olacakki modunda uslu uslu pedallarımızı çevirip gök delinip de deli bir yağmur başlamadan bir kaç dakika önce otelin resepsiyonuna girdik. ”Hoşgeldiniz, hemen bisikletlerinizi yıkamak için hortumu çıkarıyorum” . Bisikletler şip şak yıkandı ”bisiklet garajı hemen şurası”. Bisikletleri garaja yerleştirdik. ”Akşam yemeğine inerken lütfen size vereceğim şu poşete kirlilerinizi koyun, sabah kahvaltıdan önce yıkanmış ve kurutulmuş olarak oda kapınızın önünde bulabilirsiniz’. Wooow.

Valdidentro

Li Arnoga, Valdidentro’da bisiklet oteli önünde
Bisiklet Oteli Li Arnoga’ya hoşgeldiniz. Avrupa’da gittikçe yaygınlaşan bir tatil türü olan bisikletli seyyahların ihtiyaçlarına uygun bisiklet otelleri (bike hotel) sayısı da artıyor. Bisiklet otellerinin iki çeşit bisikletli müşteri tipi var. Birinci tip bu rotadan geçen ve sadece bir gece konaklayıp yoluna devam eden bisikletçiler. Diğer tip bisikletçi ise arkadaşları veya ailesi ile otele yerleşip 4-5 gün boyunca çevredeki rotalara otel çıkışlı turlar yapan. İki tür bisikletçi için herşey düşünülmüş.
Odamıza yerleştikten sonra restorana iniyoruz. Elbette kurt gibi değil bisikletçi gibi açız! Karbonhidrat ağırlıklı yemeklerinde olduğu zengin bir menü buluyoruz. Vejetaryen olduğum söylediğimde, misafirlerinin yarısının vejetaryen olduğunu ve hazırlıklı olduklarını söylüyorlar. Haftada bir gün dinlenme molası veriyoruz ve ben dinlenme günümüzün Li Arnoga’ya denk gelmesine çok seviniyorum. Ertesi gün doğal ahşap parkeli odamızda karlı zirvelere bakarak yoga yapıp bedenimizi dinlendirdik.
gıpta ile takip ediyorum, harikasınız!
Sevgili Mujde, bu tecrubeyi bizimle beraber yasadigin icin sagol. sevgiyle, Pinar
Reblogged this on Mavi Bisiklet.
En büyük hayalim, sizlerin geçtiği bu yerlerden birgün bisikletimle geçebilmek. Ne kadar şanslısınız, bisikletle özgürce dünyayı dolaşabiliyorsunuz. Sizin adınıza çok mutlu oldum. Çok güzel bir yazı olmuş. İyi pedallar.
Sevgili Mavi Bisiklet, gecikmeli cevap için kusurumuza bakma. Turdan döndük, bekleyen işleri görüşmeleri tamamladık ve ancak yorumlara geri dönüş yapabiliyoruz. Almanya, Avusturya, İtalya gibi Avrupa ülkeleri bisiklet turları için çok uygun ülkeler: gerek altyapı, gerek bisikletliye saygı yönünden çok keyifli bir turu garantiliyorlar. Güney Amerika ülkeleri ve orta doğu ülkeleri bir derece daha zorlu olup, tecrübe ve dayanıklılık istiyorlar. Türkiye’de ısınma turlarını tamamla ve maceraya atıl. Soruların olursa facebook sayfamızdan bağlantıya geçebilirsin. Pınar&Paolo
hangi marka suluk kullanıyorsunuz.
Merhaba, tur bisikletimde kullandığım suluk Zefal marka..